SINIFTA DİJİTAL ARAÇLARIN KULLANILMASI TARTIŞMALARI
SINIFTA
ÖĞRENİM VE ÖĞRETİMDE DİJİTAL ARAÇLARIN (
İNTERNET, ANDROİD TELEFONLAR, TABLET GİBİ)
KULLANILMASI TARTIŞMALARI
Prof.
Dr. Ali BALCI
Giriş
Yeni bir eğitim ve öğrenim yılı
başındayız. Bireysel, örgütsel ve Eğitim Sistemimiz düzeyinde pek çok sorunla
bu öğretim yılına giriyoruz. Bazı sorular bu sorunlara ışık tutabilir. Bireysel düzeyde öğrenciler
fiziksel, zihinsel, sosyal ve duygusal boyutlarda yeni öğretim yılına ne
kadar hazır? Ebeveynler çocuklarının yeni öğretim yılına sağlıklı bir şekilde
hazır olmasını sağlayabildi mi? Örgütsel düzeyde okullarımız yeni öğretim
yılına hazır mı? Bu çerçevede öğretmenlerimiz, okul yöneticilerimiz gerekli
hazırlığı yaptı mı? Eğitim sistemi
düzeyinde gerekeli hazırlık yapıldı mı?
Siyasal iktidara göre Eğitim Sistemimizde her
şey yolunda; gerekli hazırlıklar tamamlanmış durumda. Buna karşın sokaktaki vatandaş özellikle de ekonomik
sıkıtılar yüzünden büyük çöküntü içinde olduğunu, bırakın çocuklarının öğretim
ihtiyaçlarını karşılamayı ailenin mutfak masraflarını karşılamaktan yetersiz
kaldıklarını haykırmaktadır. Bu bağlamda
belki kimileri için “bu da bir sorun mu?” diye görebilecek önemli bir sorun bu
yazıya konu edilmektedir. Öğretimde artık hemen her öğrencinin sahip olduğu
bazı dijital araçlar (cep telefonu, tablet, internet gibi) öğretimde özellikle de okulda, sınıfta ne
düzeyde kullanılmalı? “Bunların öğretimde kullanılmasının avantaj ve
dezavantajları nelerdir?” gibi sorulara literatüre özellikle de kavramsal
literatüre dayalı olarak yanıt verilmeye çalışılmaktadır.
Sınıfta Dijital Araçların Kullanılması
Pandemi
dönemi gereği “evde öğretim”e geçilince çocukların öğretiminde dijital araçlar
(dizüstü bilgisayar, tablet ve cep telefonu gibi) yoğun biçimde kullanılmıştır.
Normal döneme geçince de dijital araçların özellikle de evde özgürce kullanılmasına pek çok ebeveyn izin vermektedir. Öte yandan ,
dijital cihazlara okulda izin verilip verilmemesi gerektiği konusunda eğitim
çevrelerinde yaygın bir tartışma vardır. Sınıfta teknolojiyi destekleyenler,
sınıfta dizüstü bilgisayar, tablet ve cep telefonu kullanmanın öğrencilerin
ilgisini canlı tutabileceğini ileri sürmektedir. Onlara göre teknoloji tam
çocuklara göredir; onların en iyi bildiği bir şeydir.
Günümüzde çoğu öğrenci internetin
olmadığı bir zamanı bile hatırlamamaktadır. Buna karşın dijital araçların
sınıfta kullanılmasının çocukların öğretiminde başka bir dikkat dağıtıcı unsur olduğunu ileri
sürenler de vardır. Onlara göre sosyal
medyadan mesajlaşmaya kadar dijital cihazların kullanılmasına izin verilmesi
öğrencinin sınıftaki performansını olumsuz biçimde engelleyebilir. Bu bağlamda
sınıfta- öğretimde dijital araçların kullanılmasının artıları ve eksileri
vardır. Bunlar aşağıdaki başlıklar altında tartışılmıştır.
Sınıfta dijital
cihazların kullanılmasının artıları. Bunlar
aşağıdaki gibi sıralanabilir (The Editorial Team, 2012):
Anında yanıtlar. Örneğin İnternete erişim, çocuklara meraklılar olarak anında yanıtlar sağlamaktadır. Günümüzde çocukların dahil olduğu arama ve öğrenme ortamı budur. Öyle ki örneğin “meteorolojide bulut değişiminin anlamı nedir ?” sorusunun cevabını öğrenmek onlara sadece bir arama uzaktadır. Bu imkan aynı zamanda öğrencilere sınıfta sormaktan rahatsızlık duyabilecekleri bir soruya cevap alma olanağı da sağlayabilir.
Bilgiye daha geniş erişim.
İnternet erişimi çocuklara pek çok öğrenme imkanı sunmaktadır. Örneğin başka
diller öğrenebilir, resim yapmayı, örgü örmeyi veya satranç oynamayı kendi
kendilerine öğrenebilirler. Dolayısıyla
öğrenmelerine ve başka türlü
göremeyecekleri beceriler kazanmalarına yardımcı olacak sonsuz sayıda seçeneğe
erişimleri vardır. Tüm
bunlar dijital araçların doğru
kullanıldığında olur.
Videoya erişim.
Sınıftaki elektronik cihazların anında video erişimi sağlayarak öğrenme
deneyimini geliştirebilmesi, zenginleştirebilmesi mümkündür. Böylece
örneğin Martin Luther King'in
"Bir Hayalim Var" konuşması çocuklara da sadece okunacak bir şeyden
öte bir anlam taşır. Benzer olarak insanlığın aya ilk adımı, erken uçuş gibi
gelişmeler vb. anında video
kullanılabilirliği biçiminde daha gerçekçi ve özümsenmesi daha kolay hale
getirilebilmektedir.
Geniş müzik yelpazesi
mevcut. Elbette çocuklar dijital cihazlarda pop,
hip-hop ve rap müziklerini dinliyor olabilirler; ancak tüm müziklere ulaşma
imkanı vardır. Öğrenciler
bu tarzlardaki farklılıkları kendilerine tanıdık bir şekilde karşılaştırma ve
tartışma fırsatına sahip olabilirler.
Sosyal öğrenme.
Sosyal medyayı çocuklarla ilişkilendirmede genelde olumsuz bir çağrışım akala gelebilir.
Ancak işin eğitimsel bir tarafı da
olabilir. Sosyal
öğrenme, öğrencilerin bir konu hakkındaki bilgileri, düşünceleri ve fikirleri
paylaşmaları için harika bir yoldur. Öyle
ki düzgün odaklanmış, daha sessiz ve daha
çekingen öğrencilerin , dijital cihazların mümkün kıldığı bir sosyal öğrenme
ortamında gelişme gösterdikleri gözlenebilir.
Öğretmene gelişme imkanı sunma. Dijital cihazları sınıfta etkili bir şekilde
kullanmak öğretmenlere de becerilerini geliştirme ve öğrencileriyle birlikte
büyüme fırsatı sağlayabilir. Pek
çok öğretmen, eğitim teknolojisi alanında yüksek lisans derecesi alarak dijital
okuryazarlığını bir sonraki seviyeye taşıyabilir.
Sınıfta dijital
cihazların kullanılmasının eksileri . Bu
cihazların sınıfta kullanılmasının dezavantajları da aşağıda açıklanmaktadır (The Editorial Team, 2012):
Dijital cihazların
zararlı etkileri. Çocukların kablosuz cihazlara ve bilgisayar ekranlarına
uzun süre maruz kalması konusunda endişeler bulunmaktadır.
Zararlı etkilere ilişkin doğrudan bir
kanıt olmasa da video ekranı veya kucağında bilgisayar bulunan öğrencilerin çok
fazla radyosyona maruz kalması olasıdır.
Öğrenciler bu cihazları evde sıklıkla
kullanıyorsa, okulda da daha fazla maruz kalmaları, zararlı olarak görülebilir.
Uygunsuz materyalleri.
Okullar ağlarında görüntülenebilecek web sitelerinin kullanılabilirliğini
sınırlayabilirken, ne yazık ki öğrenciler
sistem üzerinden sızan bağlantıları bulabilirler.
Özellikle denetimsiz bir ortamda
internete erişim, çocuklara bu tür uygunsuz materyallere erişim imkanı
sağlayabilir.
Okul çalışmalarından
uzaklaşma. Sosyal medyanın ve
mesajlaşmanın çekiciliğiyle öğrenciler ders planı yerine maalesef yalnızca
sosyal hayatlara odaklanabilirler.
Çocuk avcıları: Çocuk avcıları her yerde
bir sorundur. Okulda
dijital cihazların kullanılması, bazı kötü niyetlilere örneğin çocuk avcılarına
çocuklara ulaşma fırsatı sağlayabilir; bu da çocuklar için potansiyel bir
tehlikedir.
Siber zorbalık. Sınıfta
dijital cihazların kullanımına izin verilmesi siber zorbalığa potansiyel olarak daha fazla imkan
verebilmektedir.
Aile bağlarını zayıflatma. Dijital
cihazlarla çok fazla vakit geçirmenin öğrencileri yüz yüze sosyal
aktivitelerden, aile iletişimlerinden ve doğadan uzaklaştırdığı eleştirileri
bulunmaktadır. Sınıftaki
dijital cihazlar bu konuda daha da büyük bir kopukluğa yol açabilir.
Eşitsizliğ-farkı genişletme. Teknoloji
harcamaları ülke genelinde büyük farklılıklar göstermektedir.
Bazı okullar, tüm öğrencilerinin
teknolojiye erişebilmesi ve teknolojik becerilerini geliştirebilmesi için
dijital uçurumun üstesinden gelme araçlarına sahipken ekonomik açıdan
dezavantajlı bölgelerdeki okullar bundan yoksundur. Tabii ki bu durum öğrenmede
fırsat ve imkan eşitliğine bir engeldir.
Günümüzde
pandemi dönemi deneyimleriyle birlikte
milyonlarca öğrencinin evde
eğitim alırken, hem dijital hem de geleneksel baskı(basılı materyal) okuryazarlığına uyarlanmış, iki yönlü
okuryazar bir beyin geliştirmeye odaklanmak durumunda kaldığı görülmektedir.
Takdir edilir ki okuryazarlık kelimenin tam anlamıyla insan beynini değiştirir.
Okumayı öğrenme süreci beynimizi
değiştirir. Bu doğrultuda , ne okuduğumuz, nasıl okuduğumuz ve neyle okuduğumuz
da (baskı, e-okuyucu, telefon, dizüstü bilgisayar) beynimizi değiştirir.
Bu çerçevede birçok insanın herhangi bir anda birden fazla
ekrana bağlı olduğu yeni gerçekliğimiz özellikle önemlidir.
Dünyanın büyük bir kısmının evden
çalıştığı ve milyonlarca öğrencinin evde öğrenim gördüğü bir ortamda, hem
dijital hem de geleneksel baskı okuryazarlığına uyarlanmış, iki yönlü
okuryazarlığa sahip bir beyin geliştirmek hiç bu kadar önemli olmamıştır. Şair
TS Eliot’un dediği gibi “bilgilerimizin
içindeki bilgi nerede? İlmimizin
hikmeti nerede?” Benzer olarak sinirbilimciler ve eğitimciler de benzer sorular
sormaktadır: Farklı ortamlar, bilgi edinme, doğruyu ayırt etme, kendimizi
başkalarının bakış açısına kaptırma ve bilgiyi bilgeliğin öncüsü olan bilgiye
dönüştürme becerilerimize avantaj mı yoksa dezavantaj mı sağlamaktadır? Örneğin
dijital tabanlı öğrenmenin, çocukların okuma beyinlerinin gelişimi ve
yetişkinlerde okuma beyinlerinin bakımı üzerindeki etkisini anlama konusunda
hâlâ araştırmalar yetersizdir. Beynin devrelerinde yeni bilgiyi birleştirilmiş bilgiye dönüştürmede, soyut muhakeme
becerilerine yönelik birden fazla bağlantı gerektirir. Bunların her biri,
dijital okumada genellikle bulunmaz. Zira dijital okumada daha
fazla düşünmek için ekstra zaman harcamadan bilgiyi hızlı bir şekilde aramaya
yöneliriz. Eğer
öyleyse, iki fırsat kaçırılır: Bunlardan ilki ifadelerin temelini incelemek
diğeri ise kendi düşüncelerimizi
harekete geçirmektir. Açıkçası “Bilgilendirmek
için göz atmak” okumanın yeni normudur. Sürekli
dikkatimizin dağıldığı bir kültürde ve ortamda giderek daha fazla risk altına
giren derin okuma süreçleri eksik kalmaktadır. Bu
süreçler, arka plan bilgisini yeni
bilgilere bağlamayı, analojiler yapmayı, çıkarımlar yapmayı, doğruluk değerini
incelemeyi, başkalarının bakış açılarına aktarmayı (empati ve bilgiyi
genişletmeyi) ve her şeyi eleştirel analize entegre etmeyi içerir.
Derin okuma, içgörüye ve yeni
düşünceye götüren bir köprüdür ( Wolf,
2020).
Buna karşılık, göz gezdirdiğimizde,
kelimenin tam anlamıyla fizyolojik olarak düşünmeye zamanımız olmamaktadır. Göz
gezdirmek ile tüm zekamızla okumak arasındaki fark, deyim uygun ise tamamen
aktif olan okuma beyinleri ile onların kısa devre yapmış, ekranı donuklaştırmış
versiyonları arasındaki farktır. Günümüzün krizleri, tam okuryazarlığa yönelik
tehditleri daha da artırır niteliktedir.
Çünkü günümüz okuryazarlık yeni, plastik bir beyin devresi gerektirir;
her türlü yazı sistemine ve her ortama uyum sağlamak gereklidir. Buna karşın
baskı ortamı daha yavaş, daha fazla dikkat ve zaman gerektiren süreçlere
avantaj sağlar. Dijital ortam, hızlı süreçler ve çoklu görev avantajlarından
yararlanırken; derin okuma günlük bilgi bombardımanını gözden kaçırmak gibi bir
eksiklik taşır. Gözden geçirmede sık sık
bir sayfanın ilk satırını okuyup aşağıya doğru zig-zag çizeriz veya ilk satırı,
orta kısmı ve sonunu okuruz. Göz hareketi araştırmacıları bunlara Z ve F
desenleri adını verirler. Ne var ki bu okumada kaybolan şey; satır aralarında
yatanların, olay örgüsündeki
ayrıntıların, yazarın dilinin güzelliğinin , başkalarının bakış açılarına
dalmanın kaçırılmasıdır. Bu kayıpların;
azalan empati ve eleştirel analizden yoksun kalmaya, sahte haberlere,
demagojiye ve bunların demokratik bir toplum üzerindeki etkilerine karşı
duyarlılığa kadar kademeli olarak değişen sonuçları vardır. Burada her
sınıftaki ve evdeki dijital öğrenme, eğer büyük ölçüde göz gezdirmeyi teşvik
eden ekranlar üzerinde oluyorsa tabii ki
gençlerimizin tam okuryazarlığından söz
edilemez (Wolf, 2020). Wolf’un aktardığına göre Naomi Baron, Anne Mangen ve Lalo Salmeron gibi
akademisyenler tarafından yapılan araştırmalar, öğrencilerin aynı bilgiyi
basılı olarak okumak yerine ekranlarda okuduğunda anlama oranında düşüş
olduğunu ortaya koymuştur. Bu araştırma ancak okuyucuların “daha hızlı” oldukları için kendilerini
ekranlarda daha iyi algıladıklarını göstermiştir. Naomi Baron’ın görece daha
yeni araştırması, üniversite eğitimcilerinin %80'inden fazlasının
ekranların öğrencilerin okuduğunu anlama üzerinde "sığlaştırıcı" bir
etkisi olduğunu düşündüklerini ortaya koymuştur.
Peki ekranlarda derinlemesine-tam
okuma olmaz mı? Ekranda derinlemesine okumanın imkansız olduğu söylenemez ;
ancak daha zordur. Zira ekranlar dikkatin dağılmasına yol açar; araştırmacı Linda Stone buna “sürekli kısmi dikkat” der. Bu da soyut
düşünceye daha az zaman ayrılmasına yol açar. Ekranlarda ne kadar çok zaman
geçirilirse, hızlı, yüzeysel bilgi toplama ve yeni (dikkat dağıtıcı) bilgilerin
sürekli kontrol edilmesi çağrışımları da o kadar sağlamlaşır.
Takdir edilir ki bu bağlamda
günümüzde en büyük zorluk, hem basılı
hem de dijital ortamların herkes için en iyi şekilde nasıl kullanılacağını
öğrenmek ve öğretmek olmalıdır. Tıpkı pandemi öncesinde olduğu gibi, temel
beceriler için açık, sistematik, kanıta dayalı yaklaşımlara ihtiyacımız var.
Pratikte genç okuyucuların, duygularını harekete geçiren ve süreçleri devreye
bağlayan harfler ve karşılık gelen seslerde, kelimelerde, hikayelerde ve
kitaplarda bu parçaları öğrenme ve birleştirme konusunda tekrarlanan pratiklere
ihtiyaçları vardır( Wolf, 2020).
Bu tartışmalardan şu sonuçlara
gidilebilir: Çocukların okumayı ağırlıklı olarak basılı bilgilerle öğrenmesi,
kodlama gibi temel bilişsel becerileri ise dijital ekranlarda öğrenmesi bir
vakıadır. Bu da çocukların iki okuryazar
bir beyne odaklanmasını gerektirmektedir.
Bu doğrultuda dijital ortamlar artık temel becerilerin uygulanması ve
arka plan bilgisinin oluşturulması için bir araç haline gelirken, basılı
materyaller de çocukların okuduklarını anlama, pekiştirme ve üzerinde düşünme
kapasitelerini geliştirmek için kullanılmalıdır.
Sonuç
olarak dijital cihazların yalnızca öğrenci güvenliği, dijital vatandaşlık,
kritik önem taşıyan hususlara odaklanan belirli hedefler akılda tutulduğunda
sınıfta öğretimde kullanılması
önerilmektedir.
Bazı Ülkelerin
Dijital Öğrenmeye Yaklaşımları
Ulaşılabildiği ölçüde bazı ülkelerin
okulda dijital cihazların kullanılmasına ilişkin yaklaşımları aşağıda
tartışılmaktadır.
İsveç
Okullar Bakanlığının yaklaşımı.
Merkez sağ koalisyon hükümetinin bir parçası olarak 11 ay önce göreve gelen
İsveç Okullar Bakanı Lotta Edholm, öğrencilerin dijital cihazlardan basılı kitaplara
ve el yazılarına yönlendirmenin gerekliliğini savunmaktadır. Bu bağlamda yakın
zamanda İsveç'te küçük çocukların okula geri döndüğünden beri, öğretmenlerinin
çoğu basılı kitaplara, sessiz okuma süresine ve el yazısı alıştırmalarına yeni
bir vurgu yapmakta ve tabletlere,
bağımsız çevrimiçi araştırmaya ve klavye becerilerine daha az zaman ayırmaktadır.
Daha geleneksel öğrenme yollarına dönüş
nedeni, siyasetçilerin ve uzmanların İsveç'in anaokullarında tabletlerin
kullanılmaya başlanması da dahil olmak üzere aşırı dijital eğitim yaklaşımının
temel becerilerde düşüşe yol açtığı kaygısıdır. Bakan da teknolojinin okulda
öğretimde topyekun benimsenmesini en
büyük eleştirenlerden biridir. Bu bağlamda Bakan, Ağustos ayında hükümetin
ulusal eğitim ajansının anaokullarında dijital cihazları zorunlu hale getirme
kararını tersine çevirmek istemektedir. Öyle
ki Bakanlık, Associated Press'e yaptığı
açıklamada, daha da ileri gitmeyi ve altı yaşın altındaki çocuklar için dijital
öğrenimi tamamen sonlandırmayı planladığını söylemiştir (Associated Press
in Stockholm, 2023).
Bu geriye dönüşte İsveç'teki öğrenciler
okuma yeteneği açısından Avrupa ortalamasının üzerinde puan alsa da, dördüncü
sınıf okuma düzeylerinde bir düşüş görülmesi önemli bir neden olmuştur. Uluslararası Okuma Okuryazarlığı İlerleme Çalışması
(PIRLS), 2016 ile 2021 arasında İsveç'teki çocuklar arasında bir düşüş olduğunu
göstermiştir. 2021'de İsveçli dördüncü sınıf öğrencileri, 2016'daki 555
ortalamadan bir düşüşle 544 puan almıştır. Eğitim uzmanları, bazı öğrenme
eksikliklerinin koronavirüs pandemisinden kaynaklanabileceğini veya ana dilleri
olarak İsveççe konuşmayan artan sayıda göçmen öğrenciyi yansıtabileceğini;
ancak okul dersleri sırasında ekranların aşırı kullanılmasının gençlerin temel
konularda geride kalmasına neden olabileceğini ileri sürmüşlerdir.
Ayrıca Araştırmaya odaklanan oldukça
saygın bir tıp fakültesi olan İsveç'in Karolinska Enstitüsü, ülkenin eğitimde
ulusal dijitalleşme stratejisi hakkında Ağustos ayında yaptığı açıklamada,
"Dijital araçların öğrencilerin öğrenmesini geliştirmek yerine
zayıflattığına dair açık bilimsel kanıtlar var" demiştir. Bu yüzden öncelikle
doğruluğu denetlenmemiş, ücretsiz olarak erişilebilen dijital kaynaklardan
bilgi edinmek yerine, basılı ders kitapları ve öğretmen uzmanlığı aracılığıyla
bilgi edinmeye dönmesi gerektiğine inanılması önerilmiştir. Öte yandan dijital
öğrenme araçlarının hızla benimsenmesinin BM eğitim ve kültür kurumunun da endişelerini
artırdığı görülmüştür. Ağustos ayında yayınlanan bir raporda UNESCO, “eğitimde
teknolojinin uygun şekilde kullanılması için acil çağrı” yayınlamıştır.
Raporda, ülkeler, okullarda internet
bağlantılarını hızlandırmaya çağırılmış; ancak aynı zamanda eğitimde
teknolojinin hiçbir zaman yüz yüze, öğretmen liderliğindeki öğretimin yerini
almayacağı ve herkes için kaliteli eğitime ilişkin ortak hedefi destekleyecek
şekilde uygulanması gerektiği uyarısında bulunulmuştur.
İsveç'in dördüncü sınıf okuma
performansındaki düşüşe karşı İsveç hükümeti, bu yıl okullara yönelik kitap
alımlarına 685 milyon paund (50 milyon £) değerinde bir yatırım yapacağını
duyurmuştur. Ders
kitaplarının geri dönüşünü hızlandırmak için 2024 ve 2025 yıllarında yıllık 500
milyon paund daha harcanması planlanmıştır. Gene de tüm uzmanlar İsveç'in
temellere dönüş çabasının yalnızca öğrenciler için en iyi olanla ilgili
olduğuna ikna olmuş değil. Selwyn, "İsveç hükümeti, teknolojinin öğrenmeyi
iyileştirdiğine dair hiçbir kanıt olmadığını söylerken haklı bir noktaya sahip;
ancak … teknolojiyle neyin işe yaradığına dair doğrudan bir kanıt
olmaması" bunu gösterir durumdadır (Associated Press in Stockholm (2023 )
.
ABD’denin
yaklaşımı. ABD'de koronavirüs
salgını, devlet okullarını, federal pandemi yardım parasıyla milyonlarca
dizüstü bilgisayarın ilk ve ortaöğretim öğrencilerine sağlamaya zorlamıştır.
Ancak ders kitabı yayıncısı McGraw
Hill'in ABD okul bölümü başkanı Sean Ryan, Amerikan okullarının hem basılı hem
de dijital ders kitaplarını kullanma eğiliminde olmasının bir nedeninin de bu
olduğunu söylemiştir. Ryan, "Evde bağlantının olmadığı yerlerde
eğitimciler dijitale yönelmekten nefret ediyor çünkü en savunmasız
öğrencilerini düşünüyorlar ve onların da eğitime herkesle aynı erişime sahip
olduğundan emin olmak istiyorlar" demiştir( Associated Press
in Stockholm (2023 )
.
Almanya’nın
bakışı. Avrupa'nın en zengin ülkelerinden biri olan
Almanya'nın, eğitim de dahil olmak üzere her türlü hükümet programını ve
bilgiyi çevrimiçi ortama taşıma konusunda oldukça yavaş olduğu bilinmektedir.
Ayrıca okullarda dijitalleşmenin
durumu, kendi eğitim programlarından sorumlu olan 16 eyalet arasında da farklılık
göstermektedir (Associated
Press in Stockholm (2023 )
.
Hollanda da durum. Hollanda hükümeti,
dersler sırasında dikkatin dağılmasını sınırlamak amacıyla cep telefonları,
tabletler ve akıllı saatlerin 1 Ocak 2024'ten itibaren Hollanda'daki sınıflarda
büyük ölçüde yasaklanacağını belirtmiştir. Öyle ki dijital cihazlara yalnızca,
örneğin dijital beceri dersleri sırasında, tıbbi nedenlerden dolayı veya
engelli kişiler için özel olarak ihtiyaç duyulması halinde izin verilecektir.
Eğitim Bakanı Robbert Dijkgraaf, "cep telefonları hayatlarımızla iç içe
olsa da sınıflara ait değiller" demiştir. O’na göre “öğrencilerin
konsantre olabilmeleri için iyi çalışma
fırsatı verilmesi gerekir. Bilimsel
araştırmalar cep telefonlarının dikkat dağıtıcı ve rahatsızlık verici olduğunu
göstermiştir. Dolayısıyla öğrencileri
buna karşı korumamız lazım.” Hollanda’da bu yasaklama, bakanlık, okullar ve
ilgili kuruluşlar arasındaki anlaşmanın bir sonucudur. Bakan Dijkgraaf,
okulların yasağı organize etmek için kendi yollarını bulabileceğini; ancak 2024
yazına kadar yeterli sonuç alınamaması durumunda yasal kuralların
uygulanacağını söylemiştir ( Reuters, 2023).
İrlanda da durum. Harper County Wicklow,
Greystones'taki St Patrick Ulusal Okulunun müdürü olarak ebeveynler ve
öğretmenler arasında artan bir endişeye tanık olduğunu; çevrimiçi içeriğe kolay
erişim ve akıllı telefonların çocukluk için gerçek bir tehdit haline
gelmesiyle, ilkokullardaki küçük çocuklarımız arasındaki kaygı düzeyleri
giderek artış gösterdiğini gözlemlediğini belirtmektedir. Harper özetle şunları
ifade etmektedir: Greystones ve Delgany bölgesindeki sekiz ilkokulun tamamını,
çocuklarımızın refahını sağlamaya yönelik köklü bir kararlılıktan doğan “It
Takes A Village” girişimini ortaklaşa kurmaya teşvik ederek harekete geçmemiz
gerektiğini hissettik. Süreç bir şeyin farkına varılmasıyla başladı: Çocukluğun
giderek kısaldığını gördük. Öyel ki dokuz
yaşındaki çocuklar bile akıllı telefon talep ediyor ve uygulamalara erişme ve
sürekli çevrimiçi olma konusunda diğer çocukların baskısını hissediyorlar. Oysa
bu çocukların, bu cihazların ve dijital dünyanın karmaşıklığıyla baş etmeye
duygusal olarak hazır olmadıkları açıktır. Çevrimiçi ortamda yetişkinlere
yönelik içeriğe erken maruz kalmaktan kaynaklanan kaygılar elle tutulur hale
gelmektedir; bu yüzden topluluk olarak
harekete geçmemiz gerektiğini anladık. Amacımız çoğu zaman çocuklarının
çevrimiçi olma istekleri ile sınırsız akıllı telefon erişiminin yarattığı
potansiyel riskler arasında kalan ebeveynlerin üzerindeki baskıyı ortadan
kaldırmaya yardımcı olmaktı. Çocuklara
(evde, okulda, her yerde) ortaokula başlayana kadar (genellikle 12 yaşında)
akıllı telefon verilmesini yasaklayan topluluk çapında bir katılım anlaşması
olan "akıllı telefona hayır gönüllü
kodu" ile çocukların masumiyetini ve güvenliğini sağlamak istedik ( The Editorial Team, 2018.
Harper’e göre bu, dünyanın her
yerindeki çocukların, ebeveynlerin ve öğretmenlerin karşılaştığı bir sorundur.
Artık BM, sınıfların bozulmasıyla mücadele etmek, öğrenmeyi geliştirmek ve
çocukları siber zorbalığa karşı korumaya yardımcı olmak için akıllı
telefonların okullarda yasaklanmasını önermiştir. Bu konuda teknoloji ve eğitime ilişkin Unesco Küresel
Eğitim İzleme Raporu, ülkelerin çocukların veri gizliliği ve refahı açısından
kendi standartlarını ve düzenlemelerini oluşturmaları gerektiğini de vurgulamıştır.
Rapor, çocukların telefonlarına gelen bir bildirimden rahatsız olduklarında
konsantre olmalarının 20 dakika sürebileceğini göstermiştir. Bu bağlamda İngiltere'de
cep telefonlarının okullarda yasaklanmasının özellikle düşük performans
gösteren öğrenciler arasında öğrenmeyi iyileştirdiğini gösteren bir araştırmaya
atıfta bulunulmuştur. Burada şu vurgulanmalıdır. It Takes A Village girişimimiz ve "akıllı
telefona hayır gönüllü kodumuzun" teknoloji karşıtı bir duruş değildir. Elbette
teknolojinin hayatımızda ve eğitimimizde ayrılmaz bir rol oynadığının
farkındayız. Üstelik çocukların bir telefona sahip olma fırsatını tamamen
reddetmeyi de uygun bulmayız. Burada amacımız, onların ortaöğretime mezun
olduklarında akıllı telefon sahibi olmanın getireceği sorumlulukları yerine
getirmek için yeterince hazırlıklı ve duygusal olarak donanımlı olmalarını
sağlamaktır. Gene de Snapchat,
Instagram, WhatsApp, TikTok ve diğerleri gibi uygulamalara erken erişimin
çocukları zararlı içeriğe veya akran baskısına maruz bırakabilecek potansiyel
tehlikelerinin de farkında olmalıyız. Açıkçası
Greystones'taki sekiz ilkokulun tamamındaki ebeveyn birliklerinin "akıllı
telefona hayır gönüllü yasasını" benimseme kararı, kolektif sorumluluğun
bir göstergesidir. Ortak hareket ederek ebeveynlerin kuralları benimsemesini
kolaylaştıracak ve çocuklarını olası zararlardan koruyacak kritik bir kitle
duygusu yaratmak hedeflenmiştir.
Görüne
o ki sosyal medya çocuklar için sigara içmek veya kumar oynamak kadar zararlı
olabilir; buna izin verilmeli mi?
Girişim sadece bir kuralların uygulanmasıyla ilgili değil;
kaygıyla ilgili zorlukların
üstesinden gelmede çocuklara, ailelere ve öğretmenlere yardımcı olacak güçlü
bir hizmet topluluğu oluşturmakla ilgilidir. Çocuklarımızın
zihinsel sağlığını en iyi şekilde sağlamak için profesyonel desteğe kolay
erişim ve erken müdahale sağlamak amacıyla tüm ilkokullarımızda oyun
terapistlerini tanıtma planımız var.
Harper
son olarak özetle bu planı
İrlanda'daki hükümetin üst kademelerine taşıdıklarını ve bakanlara, öne sürdükleri
sorunlar ve çözümler hakkında bilgi verdiklerini; Hükümetin bu girişimlerini bir pilot proje olarak finanse etme taahhüdünde
bulunduğunu belirtmiştir ( The Editorial Team, 2018):
The Editorial Team’in (2018) aktardığına göre Fransa
hükümeti, öğrencilerin dikkatlerinin çok fazla dağılması nedeniyle okullarda
cep telefonunu yasaklamayı düşünmektedir. Şu
anda Fransız öğrenciler sınıfta telefon kullanamıyor; ancak teneffüslerde
telefonlarını kullanmayı tercih edebiliyorlar. Gelecek
öğretim yılı için planlanan yeni yasak, okullarda cep telefonlarının tamamen
ortadan kaldırılmasını öngörmektedir. Bu arada, Kanada, Avustralya, Danimarka,
İsveç, İspanya, Romanya ve Estonya'nın bazı bölgelerinde, öğrencilerin eğitim
için okula kendi cihazlarını getirmeleri teşvik edilirken sınıfta cep
telefonunun kabulü yerel bölgeye göre değişmektedir.
İtalyan
okullarındaki telefon yasağı, yakın zamanda Eğitim Bakanı Valeria Fedeli'nin La
Republica ile yaptığı röportajda cep telefonlarını "öğrenmeyi
kolaylaştıran olağanüstü bir araç" olarak nitelendirmesiyle kaldırılıştır.
ABD'de eyaletler ve şehirler cihaz kullanımıyla ilgili kararları kendileri
vermekteler. New
York Şehri Eğitim Bakanlığı, okulların dışına park edilmiş kamyonlar şeklinde
işyerlerinin ortaya çıkması ve öğrencilerden gün içinde cihazlarını saklamaları
için ücret talep etmesi üzerine önceki belediye başkanı Michael Bloomberg'in
telefon yasağını bozmuş; bu girişim yılda dört milyon dolardan fazla gelir elde
etmiştir (The Editorial Team, 2018).
Görüleceği
üzere sınıftaki cihazlarla ilgili ne yapılması gerektiği konusunda çok fazla
fikir birliği bulunmamakta ve araştırmalar da henüz net cevaplar vermemektedir.
Ekonomik Performans Merkezi Londra
Ekonomi ve Siyaset Bilimi Okulu tarafından yapılan bir araştırma, Birmingham,
Londra, Leicester ve Manchester'daki İngiliz liselerinde cep telefonlarının
yasaklanmasının ardından test puanlarının %6'dan fazla arttığını ortaya
çıkarmıştır. Bununla
birlikte, Singapur Yönetim Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma, cihazları
alınan öğrencilerin, cihazları alınmayanlara göre testlerde yüzde 17 daha düşük
puan aldığını belirlemiştir. Görülen o ki
bu, araştırmacıların – bu sonucu kaygı ve odaklanma güçlüğüne
atfetmektedir (The Editorial Team, 2018).
Ne Yapılmalı,
Sınıfta Teknolojiden Vazgeçilmeli Mı?
Kim ne derse desin tekonojisiz bir dünya
olmayacağına göre; diğer bir deyişle teknoloji öncesi dünyaya dönmemiz
neredeyse imkansız olduğuna göre ne yapılmalı? Bazı çözüm yolları aşağıda tartışılmaktadır (The Editorial Team, 2018):
Sorumlu teknoloji
kullanımını öğretmek. Teknolojisiz
bir dünyaya geri dönmeme ihtimali yok. Ayrıca
bir öğrenme ortamında cihazları
yasaklamak, onların öğrenme aracı olarak değerini siler. Bundan
kaçınılamayacağına göre yapılması gereken
her halükarda öğrencilere nasıl
sorumlu cihaz kullanıcıları olunacağını öğretmek olmalıdır. Fransız öğretmenler
sendikası SGEN-CFDT genel sekreteri Alexis Torchet, NBC'ye şunları söylemiştir:
"Sorun telefonların yasaklanması değil, öğrencilere telefonları mantıklı
bir şekilde nasıl kullanacaklarını öğretmektir. Öğrencilerin
yaklaşık %90'ının cebinde, genellikle okulunkinden daha işlevsel olan bir
bilgisayar bulunmaktadır. Görüne o ki tartışmanın
teknoloji eğitimi etrafında yoğunlaşması gerekiyor.”
Bu bağlamda dijital araçların kullanımı konusunda öğrencilere
sosyal sorumluluğu öğreterek bu yeni dünyaya öncülük etmek eğitimcilerin
görevidir. Öğrencilere
siber zorbalık, odaklanma, görgü kuralları ve güvenlik konuları öğretilmelidir.
Özetle gençler teknolojiyle dolu bir iş dünyasına adım atmakta; böyle bir
dünyada cihazları onların eğitimlerinden silmek aptalca olsa gerek.
Yeni nesille
etkileşime geçmek Günümüz
öğretmenlerinin çoğunun sosyal medya, cep telefonları ve hatta internetle
büyümediği söylenebilir. Geçtiğimiz
20 yılda insanlık, teknolojiyi hayatımıza derinlemesine entegre edecek şekilde
hızla geliştirmiştir. Bu doğrultuda 20.
yüzyılın başında olduğu gibi işleyen eğitim sistemlerinin de aynı hız ve şekilde gelişmesi gereklidir;
aksi halde geçerliliğini yitirme riskiyle karşı karşıya kalacaktır. Dijital
eğitim danışmanı Stephen diFilipo, “cihazların gençler için bağımsızlığı ve
modern dünyayla bağlantıyı temsil ettiğini, tıpkı ilk arabayı almak gibi
olduğunu söylemiş; ders
döneminde bunu [öğrencilerden] almak, onların dünyasını yapı söküme uğratmaktır”
demiştir.
Yeni öğrenme
modları. Öğrencilerin teknolojiyi, öğrenme süreçlerinin bir parçası
olarak kullanmak istedikleri görülür. Educause
Öğrenme Ortamı Tercihleri Anketi, öğrencilerin öğrenmek için teknolojiyi
kullanmayı tercih ettiğini ve öğrencilerin %54'ünün okul çalışmaları için
sıklıkla en az iki cihazı aynı anda kullandığını ortaya koymuştur.
Herhangi bir üniversite sınıfına girildiğinde
muhtemelen öğrencilerin yazıp not aldığı bir dizi dizüstü bilgisayar görebiliriz.
Takdir edilir ki öğrenciler daha önce
hiçbir zaman bilgiye bu kadar hızlı ve daha ayrıntılı bir şekilde erişememiştir.
Eskiden kütüphanede saatlerce süren,
kitapların peşinde koşmak ve ansiklopedilere göz atmak artık neredeyse saniyeler
içinde yapılmaktadır. Öğrenciler artık uzmanlarla Skype görüşmesi yapabilmekte,
birincil kaynaklarla sohbet edebilmekte ve hemen hemen her şeyi anlamak için
video eğitimlerini izleyebilmektedir. Bu
demektir ki artık sınıftaki öğretmen tüm bilginin koruyucusu ve dağıtıcısı
değildir. Cihazlar,
öğrenmenin daha öz-yönelimli, sorgulamaya dayalı ve çok daha hızlı olmasına
yardımcı olabilmektedir. Bu durumda
eğitimcilerin eski baskınlığı yok olmakta; daha
ilgi çekici öğretme ve öğrenme modlarını benimsemeleri, derse dayalı öğretimden
uzaklaşıp daha uygulamalı, işbirlikçi öğrenmeye yönelmeleri gerekmektedir. Bu
konuda Dr. Ruben Puentedura’nın (2006) geliştirdiği SAMR (Substitution,
Augmentation, Modification, and Redefinition),) öğretmenlerin teknolojiyi
sınıftaki öğrenime anlamlı yollarla entegre etmelerine yardımcı olabilir. SAMR Çerçevesi,
öğrencilerin teknoloji yoluyla edindikleri becerileri nasıl artırabileceklerini
ve karmaşıklaştırabileceklerini göstermektedir.
Sonuç olarak Ulusal Eğitim
İstatistikleri Merkezi, cihaz yasaklarından uzaklaşma eğiliminde olunduğunu
belirtmektedir. Anketler, cihazları yasaklayan devlet okullarının sayısının
"2009'dan 2010'a kadar yaklaşık yüzde 91'den 2015'ten 2016'ya kadar
yaklaşık yüzde 66'ya" düştüğünü ortaya koymuştur. Başlangıçtaki cihaz
tepkisi çılgınlığının azalma eğiliminde olması isteniyorsa eğitimcilerin teknolojiyi öğrenme sürecine anlamlı bir
şekilde gerçekten entegre edecek şekilde uygulamaları gerekmekte; aksi halde öğrencilerin 21. yüzyıl dünyasına hazırlanmamaları
riski bulunmaktadır. Artık odak noktası, hem hizmet öncesi hem de hizmet içi eğitimde
öğretmenlerin teknolojiyi özgün bir şekilde entegre etmeleri ve öğrencilere
dijital sorumluluğu öğreten tarzda eğitilmeleri olmalıdır. Öğretmenler sorumlu, anlamlı ve son teknolojiyle
bütünleştirilmiş öğretme ve öğrenme yoluyla öğretimlerini geliştirmelidir.
Sonuç
Buraya dek aktarılan tartışma ve
görüşlerden şu sonuçlara ulaşmak mümkün görülmektedir.
Dijital araçların okulda, sınıfta
kullanılmasına ilişkin bilim insanları, siyasiler ve uygulamacılar arasında tam
bir görüş birliği bulunmamaktadır.
Kullanılması karşıtlarının temel
görüşleri, öğrencilerin dikkatlerini toplamaya engel teşkil etmesi, dersi
dinlemek yerine farklı içeriklerle
meşgul olması, derin öğrenme yapamaması, ödev ve benzeri çalışmalarda
kolaycılığa kaçması, bağımlılık yaratması etrafında toplanmaktadır.
Kullanılması lehinde olanların
görüşleri de bu araçların gençlerin her şeyi olduğu, öğretimi zenginleştireceği
bu nedenle de yasaklanmak yerine bilinçli kullanımının öğretilmesinin gerektiği
şeklindedir.
Öte yandan bazı ülkelerdeki
uygulamalardan genelde okul öncesi ve ilköğretimde dijital araçların sınıfta
kullanılmasının yasaklanması eğiliminde olunduğu görülmektedir.
Bu tespitlerden okul öncesi ve ilköğretimde
dijital araçların sınıfta kullanılması yasaklanabilir. Buna karşın ilköğretim sonrası öğretim düzeylerinde
sınıfta dijital araçların kullanılmasını yasaklamak çağın ve gençlerin
özellikle de internet, akıllı telefonlara olan yatkınlıkları, onlar için
vazgeçilmezliği düşünüldüğünde psikolojik ve pedagojik olarak uygun
görülmemektedir. Tabii ki beklenen, dijital araçların sınıfta kullanılması
konusunda gençlerin bir hazırlığının olmasıdır. Diğer bir deyişle gençlere, dijital araçları
sınıfta bilinçli olarak nasıl kullanılacağı öğretilmelidir. Pek tabii ki
öğretmenlerin de dijital okur yazarlık becerilerine sahip olması gereklidir.
Yararlanılan Kaynaklar
Associated Press
in Stockholm (2023). Switching off: Sweden says back-to-basics schooling
works on paper. https://www.theguardian.com/world/2023/sep/11/sweden-says-back-to-basics-schooling-works-on-paper
Harper, R. (
2023 ). Pupils know the rules at our school – no smartphones. Here’s how it’s
working. https://www.theguardian.com/commentisfree/2023/jul/31/pupils-school-smartphones-parents-teachers-social-media
Obordo,
R., Otte,J.
Packham, A. ve Jobe, N. (2023). I
would crank up the restrictions’: teachers on banning phones in school, https://www.theguardian.com/education/2023/jul/26/i-would-crank-up-the-restrictions-teachers-on-banning-phones-in-school
The Editorial Team (2012). Debating
the Use of Digital Devices in the Classroom. Asian beautiful female student study
with tablet in classroom. https://resilienteducator.com/classroom-resources/smartphones-in-classrooms/
The Editorial
Team, (, 2018). Driven to Distraction: The Device Debate. https://resilienteducator.com/classroom-resources/smartphones-in-classrooms/
Wolf, M.
(2020). Screen-based online learning will change kids' brains. Are we ready for
that? https://www.theguardian.com/commentisfree/2020/aug/24/deep-literacy-technology-child-development-reading-skills
Education Ministry of Netherlands(2023).
Mobile phones and other devices to be banned
from Dutch classrooms. Education ministry in the Netherlands says tech
is a distraction from learning and will only be allowed if specifically needed. in Reuters in Amsterdam, 2023.https://news.sky.com/story/mobile-phones-tablets-and-smartwatches-to-be-banned-in-dutch-
Yorumlar
Yorum Gönder