BLOG -7 TALİM (ÖĞRETİM) VE TERBİYE (EĞİTİM)

 

                                  TALİM  (ÖĞRETİM)  VE TERBİYE (EĞİTİM)

                                                                                                                               Prof. Dr. Ali Balcı

            Bu yazıda sizlere, rahmetli Ziya Hoca’mdan bana intikal eden Maarif-i Umumiye Nezareti’nin   ilköğretim okulları (mekatibi iptidaiye) için hazırladığı  1331 hicri tarihli (miladi 1912’lere karşılık gelir) Talimatname (Tüzük)  ) kapsamında  usul-ü terbiye (eğitim usulü) ve usul-ü tedrise (öğretim usulüne) ilişkin, büyük ölçüde aslına sadık kalarak  özet bilgi paylaşacağım.

Talim ve terbiyenin amacı çocukları hayata hazırlamaktır. Talim ürünü olan  bilgi ya da malümat  ancak terbiyeye yardımcı olduğunda anlamlıdır. Bizde çocukların uslu, korkak, hafızası güçlü, malumatı çok, zeki olması anlamlıdır; ne var ki hayatta başarıda bunların çok fazla önemi yoktur. Diğer bir deyişle bu özellikler çocukları hayata hazırlamaz.  Öte yandan azim, teşebbüs, sabır ve sebat, cesaret ve şecaat( yiğitlik) gibi ahlaki hassasiyetler olarak seciye (karakter) ile  birlikte çocukları hayata hazırlamak gereklidir. Malumat hayat için ancak teşebbüs, azim, sabır ve sebat  ve benzeri unsurları güçlendirici, onların etkisini artırıcı olduğunda değerlidir. Hayatta en büyük eksiklik;  cahillikten çok sıhhatli olmama, fikirsiz olma, kalpsiz olma, azimli olmama, sebatsız olmama  ve cesaretli olmamadır. Terbiyenin; bedenin, fikrin, hissin ve iradenin terbiyesi gibi bileşenlerinden söz edilebilir.  Pek tabii ki bunlar arasında iş başında iş yapmada en etkili olanı iradedir. Terbiye ile kazandırılan; teşebbüs, azim, sebat, cesaret özünde iradenin bileşenleridir.

Terbiyenin iki temel yönü vardır: Okulun umumi terbiyesi (Usul-i idare)  ve disiplini (inzibatı), diğeri de talim biçimidir (usul-i tedris). Bir okulda ıslahat yapılacaksa öncelik, disiplin biçiminde (usul-i inzibati)  olmalıdır. İkinci sırada talim biçimi (usul-i tedris) gelir. Disiplin biçimi ve yönetim biçiminden oluşan  terbiye yaklaşımı; hayat tarzı ve bu konularda  öğrencinin hareketlerine verilen  özgürlük ve istiklalin derecesi demektir.

Hürriyetin; bedeni, fikri, hissi, iradi olması gibi disiplinin de muhtelif terbiye biçimleri için  hür ya da mahkum olması söz konusudur. Bedeni hürriyet , çocuğun oyun oynaması, arkadaşlarıyla muhabbet etmesi, bağırıp çağırması, şarkı söylemesinin uygun görülüp görülmemesidir. Bu konularda müstebit olmama, disiplinin  varlığını gösterirken müstebit olma disiplinin  yokluğunu ifade eder. Disiplin biçiminin (Usul-i inzibatı) uygun olduğu okullarda çocuklar konuşabilir, öğretmenlerine soru sorabilir, hatta itiraz edebilir. Aksine bunlara izin verilmemesi çocuğun girişimini, yeteneklerini kullanmasını engeller, onun hayata hazırlanmasına mani olur. Okulda hürriyeti tesis etmek diğerlerinin hukukuna uygun hareket etmek demektir; yoksa öğrencinin başıboş hareket etmesi değildir; okulda nizam ve intizamı sağlamaktır. Pek tabi ki her hürriyet gibi okul hürriyetinin de bir sınırı vardır. Diğer bir deyişle öğrenci okulda hukuk dairesinde hürdür.

Talimde (tedrisatta) esasen talim ve terbiye  unsurlarının  her ikisi de içerilir. Ancak bir dersin değerini onun kazandırdığı  malumattan çok bireyin yeteneklerinin (melekelerini) harekete geçirmesi tayin eder. Malumat sağlayıcı dersler,  dinleyicilerin  kulaklarından giren sonra da hafızada depolanan bilgi sağlamaktan fazlasını yapmaz.  Malumata elbette “hiçbir şey” olarak bakılamaz; ancak bu malumat bireyin yeteneklerinin gelişmesine katkı getiriyorsa değerlidir. Ayrıca resim, müzik, beden terbiyesi gibi dersler malumat vermez; ancak öğrencinin el, göz, dikkat, muhakeme ve teşebbüs vb. yeteneklerini geliştirmesi noktasında  terbiye ile ilgilidir. Pek tabii ki bu dersler olmadan  öğrencinin kişilik gelişiminin tamamlandığı söylenemez. Derslerin ne öğrettiğinden çok  öğrencinin ruh ve bedeni gelişimine  katkısına bakılmalıdır. Sonuç olarak  insan yetiştirmede talim biçim  ve disiplin biçiminin    her ikisi de lüzumludur. Ancak  öğrenciyi hayata hazırlamada disiplin biçimi daha önemlidir.  Bu çerçevede derslerin  taliminden çok öğrencinin hür ve vicdani bir terbiye değişimine gitmesine önem verilmelidir. Bu bağlamda bizde en büyük inkılap;  talimde ezbercilikten  kaçınmaktan çok, disiplindeki  istibdatın yani dayağın, korkunun, tehdidin kaldırılması olacaktır.

Bir derse,  azim, sebat, cesaret ve şeceat gibi terbiye unsurlarını kazandırması nisbetinde öğrenciyi hayata hazırlamadaki katkısından söz edilebilir. Geleneksel sınıflandırmaya göre terbiye programında dersler;  talim ve terbiye dersleri, ve terbiye dersleri şeklinde ayrılabilir.

 Terbiye dersleri;

·       İnşaat,

·       Tarihi temsiller,                                           

·       Münazara- konferans,

·       Yazı, husn-ü hat,

·       Eşya dersleri (ufak sınıflar için),

·       Ziraat,

·       Elişleri,

·       Resim,

·       Musiki,

·       Terbiye-i bedeniye ve sıhhiye,

·       Nişan,

·       Gezinti

Bu dersler doğrudan malumat vermez , daha ziyade  terbiyeye katkıda bulunur. kazandırır. Bu dersler beden, irade, his gibi, bilgi yerine kabiliyet geliştirici, fikir ve irade kazandırıcı derslerdir. 

Talim ve terbiye dersleri;

·       Kur’an-ı Kerim,

·       Eczai şerife)                                      Büyük sınıflar

·       Dini malumat,

·       Diniye, sıhhiye tarihi,

·       Eşya dersleri (Malumat-ı fenniye),

 

·       Elif ba- kıraat,

·       İmla,

·       Ezber,

·       Sarf ve Nahif,

·       Tahrir,

·       Coğrafya,

·       Hesap,

·       Hendese

Bu dersler malumat kazandırır, fikir verirler; kısaca fikir ve zeka ağırlıklıdırlar. Öte yandan resim, ziraat dersleri insanı düşündürür, hislerini ve iradesini güçlendirir. Esasen talim ile terbiye birbirinden kesin olarak ayrılmaz.

İlk okulların önemi. Çocuğun hayata hazırlanması adına onu bedenen ve ruhen geliştirmede aile, okul ve toplum etkilidir. Bizde ne var ki aile ve toplum çocuğa iyi bir terbiye verebilecek nitelikte olmaktan uzaktır. Bu yüzden çocuğa iyi bir terbiye vermede yegane etkili faktör okuldur. Terbiye düzeyleri düşünüldüğünde bir milletin terbiyesinin temelini ilkokullar oluşturur. Bu okullar ufak yaşta çocukları terbiye altına alır. İkinci olarak bu okullar iyilik talimi ve terbiye  verirler. Bu okullar bir milletin maddi ve manevi unsurlarını kazandırması bakımından darül fünunlardan daha önemlidir. Zira fertlerin sanayi ve ticarette  başarılı olmalarının meyvesi ilk mekteplerde atılır. Diğer bir deyişle bu okullarda verilecek iyi bir terbiye bir neslin doğmasına yol açacağı gibi terbiyenin zayıflığı neslin geleceğinin karanlıkta kalmasına neden olacaktır. İlk mekteplerde  çocuğa okuma, yazma öğretme yanında  çocuğun bedeninin güçlü, zihninin açık, hassas ve azimli olmasında ilkokul öğretmenlerinin tesiri çok büyüktür. 

İlkokulun ilk gayesi terbiyedir. Diğer bir deyişle bu okulun yetiştirdiği neslin sağlam bedenli , sağlam fikirli, duygulu ve azimli olması gerekir. Bu özelliklerin okulda kolayca kazanılabilirken hayatta kazanılması zordur. İlkokul mürebbiyesi başlangıçta  aciz bir hayvan mesafesinde olan çocuğu bir insan yapan bu özellikleri kazandırmaya çalışır. Terbiye kavramı altında  bedenen kuvvetli ve sıhhatli olmak, görmek, anlamak, düşünmek, tahayyül etmek, Allah’ını tanımak, vatanını, ailesini  sevmek, müteşebbis ve azimli olmak, sebatlı olmak, cesur ve fedakar olmak gibi bedeni ve ruhi hasletleri kazandırmak gayedir. Bu vasıfları kazandırmak pek tabii ki elifba, kıraat ve hesaptan daha iyidir. Bu okullarda okutulan dersler bu vasıfları kazandırmalıdır. Bu okullarda çocuklara yarının  demircisi, marangozu, gemicisi, çiftçisi  vb. olabilecek şeyler verilmelidir.

1912’lerde  yayımlanan milli terbiyeye ilişkin bu Tüzüğün;  terbiye ve talim kavramlarının tanımları, içerikleri ve bu kavramların büyük ölçüde kazandırıldığı yerler  olarak ilkokulların önemi, bu kapsamda ilkokul öğretmenlerinin çocukları hayata  hazırlama adına büyük sorumlulukları konusundaki açıklamaları, oldukça çağdaş görünüyor.  Eğer böyle görülürse sanırım şu soru anlamlı olacaktır: Bu kadar eski bir tarihe ilişkin olan, günümüzde de büyük ölçüde geçerli olan  bu görüşler o günlerden bu güne neden partiğe yansıtılamamış, hala da yansıtılamamak da? Ne düşünüyorsunuz?

 

Kaynak: Maarifi Umumiye Nezareti; İlk Mekteplere  Mahsus Talimatname. Usul-Ü Terbiye-Usul-Ü Tedris, Matbaai amire- İstanbul, 1331. 

 

 

 


Yorumlar

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Hocam, 80'lerden sonraki dönem için öğretmenin statüsünün düşürülmesi, çeşitli şekillerde öğretmenin pasifize edilmesi, okulların velilerin mali desteğine muhtaç olması, eğitimin a b c .. şıklarından ne kadar doğru yapıldığı olarak algılanması, aşırı korumacı aile yapısı, siyasilerin manipülasyonları neden olabilir.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BLOG 13 ELEŞTİREL DÜŞÜNMENİN ÖĞRENİLMESİ VE ÖĞRETİMİ- II

EŞİK KAVRAMLARI VE LİDERLİĞİN ÖĞRENİLMESİ

SINIFTA DİJİTAL ARAÇLARIN KULLANILMASI TARTIŞMALARI