BLOG-10 ...Talimatname 4 USUL-Ü TEDRİS
BLOG -10
Maketibi İbtidaiye Talimatnamesi 4
USUL-Ü TEDRİS
Prof. Dr. Ali BALCI
Ders okutmaktan maksat, dersleri ezberletmek değil, anlatmak olmalıdır. Mekteplerde çocuklara ders okutmakta iki fayda vardır: Biri çocukların bilemediği şeyleri öğretip onları cahil bırakmamaktır. İkincisi, zihinleri açmak, yani terbiye etmektir. Onun için tedris etmek, hem talimdir hem de terbiyedir: Diğer bir söyleyişle tedrisat hem öğretir hem de talebenin melekelerini işletir. Bizde şimdiye kadar zannedildiği gibi ders okutmak yalnız okuma, yazma değildir; gerçi okuma da yazma da lazımdır. Fakat bununla iş bitmez. Okuyup yazdıktan başka hesap yapmak, hendese (geometri) bilmek, toprağını, vilayetlerini, kasabalarını tanımak; memlekette evvelce yaşamış olan dindaşların tarihini bilmek, bunun gibi birçok şeyi öğrenmek de lazımdır. İnsan bu ilimleri öğrenmek sayesinde ziraatını , sanatını, ticaretini yapmakta güçlük çekmez. Böyle malumata sahip olanlar cahillerden daha kolayca iş görebilirler. Bundan başka bu derslerin tahsili, insanı daha açık zihinli ve becerikli bir hale getirir.
Şimdiye kadar bizim mekteplerde
ders okutmanın manası pek yanlış anlaşılmıştır. Ders okutmayı; kitap ezberlemek sanmışız. Halbuki öğrenmek ezbercilikle olmaz. Çünkü ezberlemekle
öğrenilen şeyler, insanın zihnini yorar ve bozar hem de
öğrenilmez. Tıpkı çiğnenmeden yutulan lokmaların insanın midesine ağrı, sancı
vermesi gibi, midesini bozduğu gibi. Binaen aleyh dersleri ezberlemek değil
anlatmak lazımdır. Maamafih dersleri yalnız anlatıyor olmakla da iş bitmez.
Öyle okutulmalı ki okuta okuta okuyanların gözleri açılsın,
dikkatli düşünceli, duygulu ve işlek adamlar olsunlar. Böyle adamlar
yetiştirmek için ne yapmak lazım? Okutulacak dersi yalnız bilmek kâfi midir?
Asla! Bir de o dersin nasıl okutulacağını bilmek lazımdır. İşte derslerin nasıl
okutulacağını gösteren yollara usul, yahut usul-ü tedris derler.
Ders okutmaktan beklenen bütün faydaların
hasıl olması için üç şeye dikkat etmek lazımdır: Birincisi dersi çocuklara
iyice anlatmak, ikincisi dersi çocukların zihnini açacak bir surette vermek,
üçüncüsü de okutulan dersin hatırda kalmasını temin etmektir. Her üç
maksat için ne gibi usullere ve çarelere
başvurmak gereklidir?
Derslerin Anlaşılmasının Şartları
Çocukların lisanını anlamak lazımdır. Çocuklara ana lisanlarını belletmek azıdır. Muallimin kullandığı lisan, sene ve zekaya göre değişmelidir. Derslerin öğretilmesinde kolaydan zora; müşahhastan (somuttan) mücerrede (soyuta) gidilmelidir. Tedriste yakından uzağa gitmek lazımdır. Tedriste malumdan (bilinenden) mechüle ( bilinmeyene) gidilmelidir. Tedriste cüzden (parçadan) küle (bütüne) gidilmelidir. Efkarın (fikirlerin) teşekkülü için muhtelif ihtisas ve intibaların husulü lazımdır. Talabeye malumat, tetkik ile tecrübelerle kazandırılmalıdır. Derslere hayat ve menfaat sokulmalıdır. Malumat tabii muhit ve usullerinde verilmelidir.
Dersler çocukların anlayabileceği bir şekilde öğretilmelidir. Malum çocuklar her lakırdıyı her şeyi anlayamaz. Çünkü çocuğun kabiliyeti başkadır, büyüklerinki başkadır. Çocukların kafaları henüz tazedir, ağır ve ince dersleri kavrayamaz. Bazen de anlamış gibi tekrar ederler, hiç anlamadıkları, örneğin bir şiiri ezberlerler. Ancak derslerin okutulmasında maksat bir şeyleri ,bazı sözleri bir papağan gibi ezberletmek değil, anlatmaktır. Anlaşılmayan dersler ise ne kadar ezberlense nafiledir. Çünkü bu dersten beklenen terbiyenin vücuda gelmesi o derste mevcut olan fikirlerin anlaşılmasıyla kaimdir .
Muallimlerin ifadesi açık ve anlaşılır olmalı; müphem ve muğlak tabirlerden kaçınılmalıdır. Ne yazık ki bazı muallimler ağdalı bir dil kullanmayı, anlaşılmaz terkip ve ıstılahları kullanmayı kendileri için bir maharet sayarlar. Bu doğru değildir. Asıl ve doğru olanı, çocukların anlayacağı bir dilin kullanılmasıdır. Bir muallim için usulde muvaffakiyet, lisanını anlaşılır bir hale getirmekle olur. Malumatı çocukların anlayamayacağı surette söylemek kolay aksine çocukların anlayacağı şekilde söylemek zordur. Onun için bir muallimin ilk işi, lisanını çocukların seviyesine indirmektir. Çünkü çocukların kullandıkları tabirler, kelimeler cümleler başkadır. Çocukların lakırdılarına dikkat edilmelidir. Bu lakırdılar kısa ve açıktır.
Derslerin Terbiyevi Olması Şartları
Dersleri okuyanların zihni, kuvvetli, dikkatli, muhakemeli, duygulu, müteşebbis ve faal bir hale gelmelidir. Pek tabii ki bir dersin terbiyeye hizmet etmesi için evvela anlaşılması lazımdır. Çünkü derslerle terbiye demek, anlatarak, düşündürerek, duyurarak insanın kuvvetlerini işletmek demektir. Bu yüzden de anlaşılmayan, anlaşılmadan ezberlenen dersler insanların ne gözünü, ne zihnini açabilir; aksine bu kuvvetleri körletir. Bizim mekteplerde öyle çocuklar vardır ki bu çocuklar anlamayıp ezberledikleri için ahmaklaşmışlardır. Hazmedilmeyen yiyeceklerin mideyi bozması gibi anlaşılmadan, ezberlenen dersler de zihni bozar. Dersle terbiye etmek demek, dersle insanın dikkatini, muhakemesini hissiyatını, iradesini işletmek demektir. Şu halde bir dersin terbiyeye tesir edebilmesi için, onun işlek olması sağlanmalıdır. Bir ders insanın zihnini ne kadar meşgul eder, ne kadar işletirse, zihin de o kadar açılır. Bunun sağlanması için dersler nasıl verilmeli? Muallimin dersleri kendisinin anlatması, öğrencinin de dinlemesinden çok muallimin sora sora çocuklara buldurması daha hayırlı olacaktır. Böyle ders vermek, dersin de canlı olmasına katkı getirir. Böyle ders verilmesi durumunda talebenin söz söylemeye, muallimin sorduğu sorulara cevap vermeye çok istekli olduğu, can attıkları görülür. Takdir edilir ki böyle bir derste kim anlamış, kim anlamamış, kim biliyor, kim bilmiyor anlaşılması kolay oluyor. Böyle bir derste talebe malumatı muallimin ağzından hazırca almamakta, arayıp kendi bulmaktadır; kendi bulduğu için de kendi çalışmakta, kendi düşünmektedir. Talebeye aratarak buldurarak ders vermeye usul-ü tekşif ( keşfetme usulü) denir.
Öte yandan coğrafya gibi tarih gibi derslerde usulü keşif geçerli bir yol değildir. Bu derslerde talebeye doğrudan doğruya göstererek, söyleyerek öğretilir. Bu usule de ususl-ü takrir adı verilir. Derslerin terbiyevi olması için tecrübi olması lazımdır. Yani dersler mümkün oldukça talebenin kendi eli gözü, kendi kafası, his ve iradesiyle öğrenilmelidir.
Derslerin Hatırda Kalmasının Şartları
Derslerin anlaşılması, terbiyevi olması başka, dersin hatırda kalması başkadır. Bir dersi hatırda bırakmak, hatırda kalmasını kolaylaştırmak için ne yapılmalı? Her şeyden evvel dersin anlaşılması lazımdır. Anlaşılmayan dersler hatırda kalmaz, ezberlense bile unutulur. Anlaşılmadan ezberlenen dersler zihni bozar, çocukları sersem eder. Tecrübe edilmiştir ki bir ders ne kadar canlı ve heyecanlı olursa çabuk öğrenilmekte, hatırda kalmaktadır. Binaen aleyh derslerin sevilmesi ve istenmesi sağlanmalıdır. Çünkü insan sevdiği ve istediği şeyi çok dikkatle izler, dikkat edince de intibaları derinleşir. Eğer derslerin talebinin hatırında kalsmasını istiyorsak dersleri, sevimli ve istekli bir hale getirmeliyiz. Bu, dersleri hayata sokmakla, dersleri doğal muhit ( muhiti tabiiye) ve usullerine göre vermekle mümkün olur. Görülüyor ki dersleri canlı, heyecanlı bir hale getirmek için yapılacak şey, evvelce derslerin kolayca anlaşılması ve terbiyevi olması için tavsiye ettiğimiz usullere müracaat edilmesidir.
Çocukları, dinlemekten ziyade
arama bulmaya sevk etmek gereklidir. Usul-ü
tekşif (keşfe dayalı) ile verilen bir ders, hissiyatı daha çok tahrik edecek,
hatırda da daha iyi kalacaktır. Hafızadan, kulaktan ziyade ele, göze hitap
eden bir ders ise elbette cazibeli ve heyecanlı bir ders olur. Binaen aleyh
tekşif usulüyle ve bahusus
resimle karışık yapılan dersler en iyi, en çok hatırda kalan derslerdir. Derslerin
hatırda kalmasını temin için tekrar da şarttır. Tekrarın muhtelif şekilleri
vardır; bunların biz de en bilineni müzakeredir. Müzakere ise esasen tekrardan başka bir şey
değildir. Çocuklara hulasalar yaptırma (özet çıkartma), onlardan okudukları derslerin hulasalarını
istemek, derse dair sualler tertip ittirmek de bir nevi tekrardır. Sonra
okunan dersin tatbikatını yaptırmak da bir tekrardır.
Bir dersin içindeki fikirler birbirine ne kadar bağlı olursa o kadar iyi ve çok hatırda kalır. Mesela bir eşya dersinde kireçten bahis edebiliriz. Bizde, kirecin beyaz ve katı olduğu hakkında öncesinde bir takım malumat vardır. Kireçle badana yapıldığını, badana yapanların bir kova su içerisinde kireci sulandırdıkları hatırlatılarak kirecin duvarları beyazlatmak için bir madde olduğunu düşünülebilir.
Kaynak: Maarifi Umumiye Nezareti; İlk Mekteplere Mahsus Talimatname. Usul-ü Terbiye-Usul-ü Tedris, Matbaai Amire- İstanbul, 1331.
Yorumlar
Yorum Gönder