BLOG 9 ...Talimatname 3 NİZAM, İNTİZAM ve İNZİBAT

…Talimatname 3

NİZAM, İNTİZAM ve İNZİBAT

İntizam muallime  tabidir.  Muallimin evsafı esasiyesi (esas vasıfları); ümit, muhabbet, sabır, sebat, azim, karar ve haysiyete sahip olmaktır.  İntizam teferruata tabidir.  Muallim uyanık olmalıdır. Yemek  vücut için ne demekse intizam da bir mektep için o demektir.  İntizam olmadıkça bir mektep yaşayamaz; iyi okumuş ve terbiye görmüş çocuklar yetiştiremez.  Bir muallim ne kadar alim ve ne kadar iyi niyet sahibi olursa olsun emretmesini bilmedikçe vazifesini yapamaz, hatta  alelade bir korkuluk kadar da hükmü olmaz. Zeki ve akıllı ve bir muallim meram eder  ve çalışırsa intizamı temin edebilir, bunun için öncelikle kendisini intizama alıştırmalı, kendi ahlakını tertip etmelidir. Kendi hareketlerine mütemadiyen bir surette dikkat etmeli,  yaptığı ve söylediği şeylerde hiçbir intizamsızlık göstermemelidir.
Bir mektepte intizam birinci ve sonuncu amildir; yani nizam ve intizamı temin edecek yegane kuvvet muallimidir.

Muallmlikte  muhabbet şarttır. Muallim çocuklarla çocuk olacak, kendini onların yerine koyacak,  onlarla birebir oyun oynayacak kadar çocukluğu sevmelidir. Muallim, çocuklarda zihni kuvvetlerin nasıl inkişaf ettiğini, nasıl ilerlediğini merak ve  dikkatle takip etmelidir. Muallim çocuklar arasına karışabilecek, onlarla oyun oynayabilecek surette  terbiye görmüş olmalıdır. Bu doğrultuda  muallim, en haşarı, en yaramaz  çocuklarla  uyuşmak ve onları uslandırmak yolunu bilmeli;  çocuklardaki namütenahi istidadı ve kabiliyetleri teşhis ve takdir etmelidir. Kendinde bu iktidarı ve kabiliyeti görmeyenler muallim veyahut muallime olamazlar.  Çocukluğu seven bir muallim kendini ocuklara sevdirir; vazifesini hakkıyla yapar. Buna karşın  çocukluğu sevmeyen, binaenaleyh kendini de çocuklara sevdirmeyen bir muallim ise kendini daima bir sıkıntı içinde bulur ve çocuklar için de bütün manası ile bir bela kesilir. Çünkü böyle bir muallimin başlıca işi küçük çocukları tektir etmekten, azarlanmaktan cezaya çarptırmak ibarettir. Buna karşın  , kendilerini sevmeyen  bir  muallime karşı çocukların başlıca endişesi, kendilerini müdafaa etmekten, korumaktan ibaret olur.  İtaat, korku ile değil sevgiyle ve istekle olur.   İtaat, korkarak uslu oturmak değildir! Muallim çocukları korkutmak suretiyle emirlerini dinletebilir; fakat korku ile oluşan  bir itaatin hiçbir ahlaki kıymeti olmaz. Muallim de emirlerini dinletmek için lüzumundan ziyade kuvvet sarf etmiş ve yorulmuş olur.

 

Şu da var ki;  en insanı, en sevimli muallimin sınıfında da devamlı bir surette muallimden hoşlanmayan bir iki çocuk bulunur; muallimin canını sıkacak hareketlere tevessül ederler. Buna karşın çocuklara kendini sevdiremeyen bir muallimin sınıfında neredeyse bütün çocuklar muallimin canını sıkacak hareketlerde bulunurlar. Muallim de  her gün kendini beceriksizliğinden mütevellit sıkıntılara uğrar. İnsanı devamlı surette çalıştıran ümididir. Ümit yoksa çalışma, gayret ve sebat  da olmaz. Çocuklar ekseriyetle dikkatsiz olurlar; bugün tashih (düzeltilen) edilen  hatayı, kusuru, ertesi gün tekrar yaparlar. Böylesi olumsuz durumlarda muallimi ayakta tutan ümididir. Muallim bu çocukların olumsuz hareketlerini düzeltici çarelere , arayışlara gitmelidir. Çalıştıkça, araştırdıkça bunları düzelteceğinden ümitli olmalı; yılgınlık göstermemelidir. Zira çocuklarda iyi bir terbiye ile ıslah olunamayacak; hiç olmazsa tatil edilemeyecek (değiştirilmeyecek) hiç bir kabiliyet yoktur.

Görüleceği üzere nizam ve intizamda her şey muallimde bitiyor. Bu manada muallim;

·        Azimli olmalı,

·        Vakarlı  olmalı,

·        Sabırlı olmalı,

·        Muallim dirayetli, olmalıdır.

İNZİBAT (DİSİPLİN)

 

İnzibat, İntizam ve Aralarındaki Fark

                  Evamir ve nizamatın (emirlerin ve nizamın) ehemmiyeti ve şartları (şerait-i), emirler'de tecelli eder. Emirler anlaşılır olmalı; verildikten sonra mutlaka icra ettirilmelidir.  Emirler az ve özel ( muhtasar) olmalıdır. Muallimin başlıca düsturu, iradeyi teşkil itmektir. İrade nasıl teşekkül eder? Adet ve hafıza iradedir. Adetler, fiiller ve hareketler (efal ve harekat) ile teşekkül eder.  Çocuklar, doğruluğa  teşvik edilmeli; bunun için de öncelikle  muallim doğru olmalıdır. Doğru  söylemeyen çocuklara ağır cezalar verilmemeli; “yalancısınız” denmemeli; yalan cevapları icabı cezalandırılmamalı, vazife hataları çocuklara tashih ettirilmeli,  kovuculuğa meydan verilmemelidir. Doğrulukla meşhur adamların menkıbeleri anlatılmalıdır.  Çocuklar vaktinde iş görmeye, mektebe geç gelmemeye, nezafet ve taharete  alıştırmalıdır.


             İntizam, inzibata tabidir; inzibat olmazsa intizam da olmaz. Ekseriya intizam ile inzibat  birbirine karıştırır. Halbuki inzibat başka, intizam başkadır.  İntizamın gayesi, verilen emirlere hızla  itaat edilmesini temin etmektir. İnzibatın gayesi ise emirlere hacet bırakmamaktır. İntizam; hükmetme usulü, emir ve nehiy usulü, “şunları yapmalı”, “bunları yapmamalı” diye emirler vererek idare etme usulüdur. İnzibat ise idare-i şahsiyeye kendi kendini idare etmek usulüne bir hazırlıktır. İntizam bir çocuğa, “sen şöyle olmalısın, şunu yapmalı, bunu yapmamalısın”ı belirtmektir. İnzibat ise çocuklara “ben böyle istiyorum, böyle yapacağım, böyle yapmalıyım”ı öğretir.


            Küçük çocuklarda his ahlakı yoktur; yani küçük çocuklar doğru ile eğriyi ayırt edemez ve doğruyu yapıp eğriden sakınamazlar. Onlara göre doğru olan şey, emir olunan şeydir; men edilen şeydir. Çocuklara herhangi bir hareketi yaptıran veyahut yaptırmayan amiller;  muhabbet, emsal ve muhittir. İyi terbiye görmüş adamlar harici tesirlerle hareket etmezler; onlarda  hak ve batılı, doğru ile eğriyi ayıt etmeye yardımcı bir terazi, bir  ölçü vardır. Onlar bir şeyi, emir olunduğu için değil de  doğru olduğu için yaparlar;  eğri olan, batıl olan bir şeyi de men olunduğu için değil de  doğru olmadığı için yapmazlar. Onların hattı hareketi değişmez; çünkü onların kanunu, kendi ellerindedir. İşte inzibatın gayesi çocukların  doğruyu ve eğriyi ayırt etmelerini sağlamak, bu noktada muktedir olmayan çocukları iyi terbiye görmüş adamlar mertebesine çıkarmaktır.

İnzibatı Kazandırmanın Vasıtaları

İnzibatın gayelerini kazandırmak  için baş vurulan   başlıca vasıtalar aşağıda özetlenmektedir.

 Rekabet. Rekabet, hayatın her devresinde faaliyete sevk etmede en kuvvetli saiklerden biridir. Fakat bu his çocuklarda, büyük adamlara nispetle daha kuvvetlidir. Çocuklar büyük adamlar gibi müsabakada bir hesap üzerine hareket etmezler; yani bir menfaat olup olmadığını düşünmezler. Çocukları rekabet hissi ile çalıştırmak için onlara; “bakalım vazifesini kim evvel yapacak?”, “kim birinci olacak?” demek,  her halde sona kalana ceza verilecek demekten daha tesirlidir. Çünkü tecziye, zorlama olmazsa  çocuklar korku ile, zorla değil isteyerek çalışırlar. Böyle istekle çalışmak, ahlak ve terbiye itibariyle   daha kıymetlidir. Elbette ki çocukları çalıştırmada, öğretmede rekabet mühim bir vasıtadır.  Böyle olduğu için de terbiye-i bedeniye, terbiyeyi fikriye ve terbiyeyi ahlakiyede daima bu saikten istifade edilmelidir. Çocukları teşvik ve tescil edecek sözler söylemek, takdir alametleri göstermek, onları sınıfta ön sıralara ya da  ön sıralarda oturuyorlarsa  sıralarda baş taraflara oturtmak, iftiharın eş anlamlarını vermek gibi vasıtalara tevessül etmek suretiyle rekabet teşvik edilmelidir.
      

Fakat rekabetin icat ettiği gayreti başkalarına her ne surette olursa olsun tavaffuk ettirmek arzusu, rekabetin mahiyetini değiştirebilir. Rekabetin bu şekli çocuklarda,  kovuculuk gibi  fena  huyların tevellüdüne sebep olabilir. İşte rekabetten istifade edilmeli, fakat bu mahsurlara da  meydan verilmemelidir. Bu doğrultuda  çocuklardan bazısının diğerlerine tercih edilmesine, daha ziyade iltifata layık görülmesine mahal verebilecek hareketlerde bulunulmamalıdır. Bir müsabakada muvaffak olmayan bir çocuğun, diğer müsabakalarda  muvaffak olabilmesi için muhtelif zamanlarda, muhtelif mevzularda sık sık müsabakalar yaptırılmalı;  müsabakada kazanamayan fakat bütün şevk ve gayret ile çalışan çocuklar da met ve sena edilmelidir. İnsanın boyundan, posundan,  bünyesinin yapısından, saçlarının renginden dolayı övülmek hakkı olmadığı gibi;  istidadı olan çocukların da bu istidat ve kabiliyetlerden dolayı övülmek haklarının olmadığı, alenen söylemeli; ne var ki  daha çalışkan çocukların, zeki, fakat tembel çocuklara raci olduğu anlatmalıdır.

Mükafat. Mükafatın en basit şekli; çocukları  dershanede  ön sıralarda yahut  sıraların başına oturtmaktır. Bu tür maddi bir kıymete haiz olmayan mükafat biçimleri çocukları şevk ve gayrete getirebilir. Mükafat usulünün bazı mahzurları da vardır ki bunları da nazar itibare almak lazımdır. Onlar da tamahkarlık, adavet (düşmanlık), garaz, hased gibi bir takım fena huylardır. Bazı uygun olmayan mükafat biçimleri, bizzat fazıletli bir mükâfat olarak doğru olanı, doğru olduğu için değil de  bir menfaata ulaşmak ümidiyle yapmaya sebep olabilir. Mükafatın, başarılı çalışkan çocuklar yerine, fıtratı yani yaradılışı daha müsaid bulunanlara, çalışkanlar yerine tembel fakat zeki çocuklara verilmesi de mükafatın mahzurları arasındadır.  Zira çocuğa zekası dolayısıyla mükafat verilmesinin , çocukların boy, bost yahut da yüzünün güzellinden sebep mükafat verilmesinden bir farkı olmaz. Mükafat  mutedil olmalı, yani maksadı gözden gaib ittirecek hodbenlik ve tamahkarlığı tesis edecek  derecede  kıymetli şeyler  olmamalıdır. Mükafat ,verilecek  faaliyet ve hareketin kıymeti ve meziyetiyle  mütenasip olmalıdır. Diğer bir deyişle mükafat çocuklara, öğrenmek için, çalışmak, vazifelerini yapmak için çalışmanın lazım olduğunu unutturacak kadar kıymetli olmamalıdır. Hareketlerle mükafatlar arasında daima bir nisbet gözetilmelidir.

Mükafatlar cismani olmamalıdır. Mesela derslerine fevkalade çalışan bir çocuğa  yemiş gibi şekerleme gibi cismen yani yemek ve içmek suretiyle hoşa gidecek bir mükafat verilmemelidir.  Bu gibi mükafatlar zeka ile ahlak ile cismani arasında  bir münasebet fikri doğurabilir ki  bu fikir hem zeka hem de ahlakın  kader ve kıymetini tenzil edebilir.

·        Mükafatlar nadir olmalıdır,

·        Şahsi olmalıdır,

·        Mükafat hakikaten mükafat olmalıdır.

 

Mücazat. İnsanları yalnız mükafat ile idare etmek mümkün değildir, ceza de lazımdır.  Ancak  mekteplerde ceza denilince tokat gibi, dayak gibi cismani cezalar yahut çocukları aç bırakmak, teneffüs zamanında sınıfta tutmak gibi onları muvakkaten ufak bir mahrumiyete, ızdıraba mucip olacak cezalar katiyen hatıra gelmemelidir.  Zira hata ya da kusur eylemiyle tutarlı olmayan tokat ve dayak gibi cezalar,  çocukları hayvan menzilesine indirmekten, onları duygusuzlaştırmaktan başka bir şeye yaramaz. Bedenen sıhhaten bir mahrumiyet ve ızdırabı davet eden cezalar ise bittabi sıhhat ve afiyetlerini ihlal eder. İbtidai mektepte  çocuklara verilecek cezalar kabahatli çocukları muvakkaten  hüsnü hareket sahibi çocuklarla bir tutmamak, onları muvakkaten iltifattan mahrum etmek, en cazibeli oyunlara ya da işlere iştiraktan  men etmek, fuzuli vazifelerle daha fazla iştigal ettirmek, sınıfta arka sıralara  oturtmak, ayakta tutmak gibi şahsi meyillerine, izzeti nefislerine dokunacak  ve onları zapt-u nefse mecbur edecektir. 


         Mektepte Ceza'nın iki hedefi vardır: Birincisi kabahatli çocuğun bir daha o kabahati işlemesine engel olmak, o kabahati terk etmesini sağlamaktır. İkincisi de diğer çocukları taklit etmekten men etmektir.  Cezalar muhakkak olmalı; cezadan kurtulmak imkanı olmamalı,  hafif, fakat muhakkak bir ceza olmalıdır.  Diğer bir tabirle çocuklar,  bu harekete karşı, hafif ve fakat muhakkak bir ceza göreceklerinden emin olmalılar. Mesuliyeti mucip bir harekette bulunan çocuklar mutlaka bir ceza görmeli,  cezadan kurtulabileceklerine veyahut cezasız kalabileceklerine katiyen ihtimal verilmemelidir.


         Ceza seri ve müessir olmalıdır.  Ceza, muhakkak olması yanında seviyeli ve seri olmalıdır. Zira  kabahat ile ceza arası ne kadar uzun olursa cezanın hükmü de o kadar az olur. İnsan, halden pek  uzak olan akıbetlere pek önem vermez.  Mademki cezadan maksat çocukları ıslah etmektir. O halde ceza ile amel arasında çok fasıla   (ara) olmamalıdır. Cezalar itidal ile tatbik edilmelidir. Cezalar seri ve müessir olma yanında kemal-i itidal ile tatbik edilmelidir. Yani çocuklara ceza verirken sabırsızlık, hiddet, gazap gibi itidalsizliklerden kaçınılmalıdır.  Böyle yapılmaz da çocuklara eziyetle  veyahut intikam ile muamele edilecek olursa cezadan beklenen maksad hasıl olmaz, Bilakis çocukların nefret ve düşmanlığı kazanılmış olur.

·       Cezalar Nadir olmalı.

·       Cezalar bireysel olmalı

 

Kaynak: Maarif-i Umumiye Nezareti; Mekatib-i İbtidaiyeye Mahsus Talimatname. Usul-ü Terbiye-Usul-ü Tedris, Matbaai amire- İstanbul, 1331.

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BLOG 13 ELEŞTİREL DÜŞÜNMENİN ÖĞRENİLMESİ VE ÖĞRETİMİ- II

EŞİK KAVRAMLARI VE LİDERLİĞİN ÖĞRENİLMESİ

SINIFTA DİJİTAL ARAÇLARIN KULLANILMASI TARTIŞMALARI