BLOG 18.

COVİD 19’UN SALGIN SONRASI EĞİTİM İÇİN BİZE ÖĞRETTİKLERİ

 

 

Yağmur olmadan gökkuşağı olmaz. Eva Hadzipetrova- UNICEF

                                       “Ateş olmayan yerde duman tütmez.” Türk Atasözü

 

Öz

Covid-19 virali insanlara, neredeyse bir ayırım gözetmeksizin  eşi benzeri görülmemiş bir trajedi, zorluk, acı, ıstırap ve kayıp yaşatmıştır ve hala da yaşatmaktadır. Pek tabii ki salgın döneminde eğitim ve öğretim özelinde de önemli denemeler yapılmış, alışkanlık  ve deneyimler elde edilmiştir.  Bu bağlamda salgının görece şiddetini azalttığı şu günlerde salgın  döneminden edinilen alışkanlık ve deneyimlerden  yeni normalde  öğrenciler için sonuçları iyileştirmede  kilit rol oynayabilecek özellikle de eğitimde dijitalleşmeye ilişkin anlayış ve uygulamaların  belirlenmesi ve yeni döneme aktarılması önemli olacaktır. Bu bağlamda çalışmada Covid 19’un yeni normalde özellikle de eğitimde dijitalleşme bağlamında öğrettikleri - ondan çıkarılacak dersler aşağıdaki başlıklar altında tartışılmıştır: Salgının; (1) eğitim politikası ve politikacıları için öğrettikleri, (2) eğitim örgütlerine etkileri, (3) öğrenmeye ve öğrencilere etkileri ve (4) öğretime ve öğretmenlere etkileri. Görünen o ki çalışma, eğitim bakanından, eğitim politikası yapıcılarına, eğitim uygulamalarının tarafları olan okul yöneticileri ve öğretmenlere, eğitimin başlıca alıcısı olan öğrencilere ve velilere kısaca eğitimin  tüm paydaşlarına normal dönemde bir ölçüde neler yapacaklarını ortaya koymaktadır. Bu bağlamda siyasal iradenin  eğitime gayri safi milli hasıladan ayırdığı  kaynağı artırması, eğitim politikası yapıcılarının yeni döneme özgü politika oluşturmaları, okul yöneticilerinin bu politikaların hayata geçirilebilmesi koşullarını hazırlamaları, öğretmenlerin yeni dönemin gerektirdiği rolleri için hazırlık yapmalarını, öğrencilerin öğrenmelerinde mentalite değişikliğine gitmeleri ve velilerin de  öğrencilere  gerekli kolaylığı sağlamaları gerekmektedir.

Bu çalışmanın Covid 19’un özellikle de eğitimde dijitalleşme bağlamında öğrettikleri  şöyle özetlenebilir: Okulda geleneksel eğitimden  çevrimiçi eğitim sistemine geçiş bir ölçüde başarılı olmuştur. Sistem ve öğretmenler, öğrenciler ve okul idaresi tarafından kazanılan beceriler, eğitim sonrası dönemde  eksik derslerin tamamlanması  ve  benzeri özel durumlarda kullanılabilir. Bu süreçte öğretmenler uzaktan eğitimin başarısının, onun yeni bir şekilde yapılması, ödevlerin, derslerin onun formatına uyarlanması ve olumlu bir şekilde yansıtılması niteliklerine bağlı olduğunu  gördüler. Salt online eğitim formatının, pandemi sonrası dönemde özel ihtiyaçları olan öğrenciler açısından faydalı olacağı ortadadır. Grup öğretiminde etkililiği artırmanın yollarından biri olarak   öğretmenlerin ödevlerin bireysel olarak kontrol edilmesi ve geri bildirimlerin verilmesi için ek saatler kullanması önem arz etmektedir. Öğrenciler daha bağımsız çalışacaklar ki bu da onların yeni becerilerle donanmalarını gerektirmektedir.

Covid-19 Pandemisi sonrası, yeni nesil yasaları, düzenlemeleri, platformları ve çözümleri zorlayacaktır. Çevrimiçi öğrenme, sınavların ve evin yeniden düzenlemesini gerektirmektedir.   Şimdilik geliştirilmeyen ve popüler olmayan açık kitap ilkesine ağırlık verilmesi gerekecektir. Özellikle öğrencilerin  okul dışında kaldığında notlandırma bir sorun olarak durmaktadır. Bu konuda  yeni teknolojilerin intihal önleme ve hileden kaçınma için uygulamaya konulması gerekmektedir. Pek tabii ki çevrimiçi öğrenmenin kalitesinin geliştirilmesi  gelecekte    çalışmalara ihtiyaç duymaktadır.

Anahtar Sözcükler:  Covid-19, çevirimiçi öğretim, dijitalleşme ve eğitimde dijitalleşme, Covid 19’un etkileri

 


GİRİŞ

Covid-19 virali insanlara, neredeyse bir ayırım gözetmeksizin  eşi benzeri görülmemiş bir trajedi, zorluk, acı, ıstırap ve kayıp yaşatmıştır ve hala da yaşatmaktadır. Pek tabii ki salgın döneminde eğitim ve öğretim özelinde önemli denemeler yapılmış, alışkanlık  ve deneyimler elde edilmiştir.  Bu bağlamda salgının görece şiddetini azalttığı şu günlerde salgın  döneminden edinilen alışkanlık ve deneyimlerden  yeni normalde  öğrenciler için sonuçları iyileştirmede  kilit rol oynayabilecek özellikle de eğitimde dijitalleşmeye ilişkin anlayış ve uygulamaların  belirlenmesi ve yeni döneme aktarılması önemli olacaktır (Malipatil, 2021). Eğitimde dijitalleşme denilince büyük ölçüde eğitim teknolojileri akla gelir. Eğitim teknolojileri eğitim için “her şey” değildir; sınırlılıkları vardır. Bu sınırlılıklar aşağıdaki gibi sıralanabilir ( Keri Facer ve Selwyn, 2021):  

·       Dijital teknolojilerin tek başına eğitimi dönüştürmediği,

·       Dijital teknolojilerin tek başına öğrenmeyi iyileştirmediği,

·       Dijital teknolojilerin eşitsizlikleri düzeltmediği,

·       Dijital teknolojilerin öğretmenlerin işini kolaylaştırmadığı,

·       Eğitimde dijital teknoloji kullanımının, tahmin etme ve öğrenme konularının çok ötesine geçen istenmeyen sonuçlarının olduğu ve

·       Eğitimde dijital teknoloji kullanımının etkisinin  bağlama özgü olması ve sosyo-teknik faktörlerle bağlantılı olması.

 Bu bağlamda bu yazıda Covid 19’un yeni normalde özellikle de eğitimde dijitalleşme bağlamında öğrettikleri - ondan çıkarılacak dersler de denebilir- aşağıdaki başlıklar altında tartışılmaktadır.

 

EĞİTİM POLİTİKASI VE POLİTİKACILARI İÇİN ÖĞRETTİKLERİ

“Salgın, salgında yaşanan deneyim ve uygulamalar, yeni normalde eğitimde dijitalleşme politikalarına ilişkin  neler öğretmekte, diğer bir deyişle ne gibi politika belgelerinin oluşturulmasına temel oluşturmaktadır?” gibi bir soruya aşağıdaki yanıtların verilmesi mümkündür.

   Bir makalede salgının, normal döneme geçildiğinde    eğitim politikalarına ilişkin etkilerinin, üç noktada özetlendiği görülmektedir (Özden, 2020). Bunlar: (1)  Birbirine bağlı vatandaşları eğitmek, (2) eğitimcilerin rolünün yeniden tanımlanması ve (3)  öğretim teknolojisinin öğretimdeki ağırlıklı rolü. Bunlar kısaca şöyle özetlenebilir:

  Birbirine bağlı vatandaşları eğitmek.  COVID-19 salgını, küresel olarak insanların ve ülkelerin birbirlerine ne kadar bağlı olduğunu, bu krizi aşmak için ancak birlikte çalışılarak çözülebileceğini göstermiştir.  Zira bu, herhangi bir ülkenin bireysel sorunu değil ve çözümü dünya çapında olmalıdır. Özellikle de eğitim politikacı ve yön vericilerin bu karşılıklı ilişkiyi anlaması, farklılıklarını güçlendirmesi ve küresel bir işbirlikçi olarak sınırı bilmeden çalışması gerekmektedir.

  Eğitimcilerin rolünün yeniden tanımlanması. Öğrenciler artık bilgiye her an her yerden ulaşabildikleri için bilginin öğretmenden öğrenciye tek taraflı aktığı, aktarıldığı geleneksel  eğitim sisteminin artık yeni normalde uygun olmadığı, yaşanarak görülmüştür. Günümüz dünyasında bilgi inanılmaz bir hızla üretilip yayılmaktadır. Örneğin her ay 1.5 TB yeni bilginin üretildiğinden  söz edilmektedir. Hatta  2026 yılında bu sürenin 72 saate düşeceği öngörülmektedir. Bu bilgiler  bu kadar büyük bir bilginin hiçbir öğretmen tarafından aktarılamayacağını ve hiçbir öğrencinin bunları klasik bir öğrenme yöntemiyle öğrenemeyeceğini göstermektedir. Dolayısıyla, yeni nesil için asıl yapılması gereken, “öğrenmeyi öğrenmek, bilginin geçerliliğini kontrol etmek ve yeni bir ürün, bilgi oluşturmak için farklı bilgi parçalarını birleştirmek olmalıdır”. Bu gelişmelerin , öğretmenlerin sınıftaki tek bilgi otoritesi, bilgili kişi rolünü ortadan kaldırdığı;  onlara moderatör, danışman, kolaylaştırıcı rollerini yüklemektedir.

  Öğretim teknolojisinin öğretimdeki ağırlıklı rolü. COVID-19 salgını, dünyanın dört bir yanındaki eğitim politikacıları, eğitimcileri ve eğitim kurumlarını, öğrencileri için uzaktan eğitim sağlama, önemlisi uzaktan eğitim için içerik oluşturmaya yönelik mevcut teknolojik araçları araştırmaya zorlamıştır. Bu gelişme, endüstri 2.0'den kalan hantal eğitim sistemlerini değiştirmek için iyi bir katalizör olmuştur.  Dünyanın dört bir yanındaki eğitimciler, senkron ve asenkron eğitim içeriklerini farklı platformlarda hazırlayıp dağıtmaya başlamışlardır. Örneğin Çin'deki 120 milyon öğrenci, canlı televizyon yayınları, Zuoyebang, Yuanfudao, Liulishuo ve Wechat mobil uygulamaları aracılığıyla öğrenim materyallerine erişebilmiştir. Botsvana'daki bir okulda, standart eşzamansız çevrimiçi öğrenme araçları, eş zamanlı çevrimiçi yüz yüze videolarla entegre edilmiştir. Benzer şekilde, Lübnan'daki bir okuldaki öğrenciler beden eğitimi derslerinde bile çevrimiçi öğrenmeden yararlanmaya başlamışlardır. Öğrencilerin, kendi eğitim videolarını çekip "ev ödevi" olarak göndermesi gibi yeni dijital video becerileri (edit, trim, storyline, format gibi) öğrenmelerini sağlanmıştır. Kısaca “her yerde, her zaman öğrenme” birçok okulda yer almaya başlamıştır. Bu noktada Digital Divide önemli bir rol oynamaktadır. Sonuçta, dünya nüfusunun sadece %60'ı, çevrimiçi eğitim görebilmektedir. Örneğin, kişisel tabletlerdeki sanal sınıflar Hong Kong'da standart iken, daha az gelişmiş ekonomilerdeki birçok öğrenci, WhatsApp veya e-posta yoluyla gönderilen derslere ve ödevlere güvenmekteler.

Özet olarak; salgın bittiğinde artık ondan deneyimlediğimiz özellikle de son iki noktadaki bu dersler, normal eğitim için büyük yarar sağlayacaktır. Elbette normal zamanda da çevirimiçi eğitim ihmal edilmeyecek karma eğitimin önemli bir parçasını oluşturacaktır.

 

Covid- 19 Salgınının, normal öğretime geçildiğinde eğitim politikası bağlamında  önerdikleri ya da öğrettikleri  bir çalışmada konu edilmiştir ( Zancajo Verger ve Bolea 2022). Bu çalışmaya göre eğitim, neredeyse tüm ülkelerde koronavirüs hastalığı krizinden son derece etkilenmiş; öyle ki  2022'de bile okulların geçici olarak kapatıldığı görülmektedir. Ulusal hükümetlerin akademik yılın sürekliliğini garanti altına almaya odaklanması bağlamında  önemli uluslararası kuruluşlar, krizin getirdiği zorluklarla yüzleşmek için yeni normalde yapısal politika reformlarının benimsenmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Salgının tüm dünyada eğitim sistemlerini, eğitime erişilebilirliği ve eğitimin dağıtımını olumsuz etkilediği açıktır. Salgının ilk safhasından başlayarak  hükümetler  öğrencilerin eğitimlerini okulların kapatılması ve daha sonrasında yeniden açılması ile ilgili aciliyet poltikaları (emergency policy) geliştirmişlerdir. Bu doğrultuda çok sayıda uluslararası kuruluş (IO'lar) ve politika girişimcileri, sağlık krizini uluslararası meşruiyet kazanmak ve kamu politikası gündemlerini etkilemek için siyasi bir fırsat olarak görmüşlerdir. Bu nedenle de , ülkeler daha uzun vadeli eğitim politikası stratejilerini ve yanıtlarını dile getirmeye başlamışlardır.

Bu çalışmada iki ana kaynaktan gelen politika belgelerinin tematik analizi yapılarak yeni normalde eğitim öncelikleri tespit edilmiştir. Bu kaynaklardan biri Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma [OECD] Örgütü ve ve Avrupa Komisyonu ve Avrupa Konseyi’nin pandeminin ilk dalgası sırasında ve sonrasındaki belgeleri, diğeri ise  Avrupa Birliği (AB) üye ülkeleri tarafından hazırlanan ve Yeni Nesil AB bağlamında detaylandırılan ulusal kurtarma planlarıdır.  Sonunda bu politika belgelerinin analizi, eğitim sektöründe, salgına yönelik politika tepkileri, üç politika alanı etrafında oluşmuştur: (1)Eğitim sisteminin dijitalleşmesi, (2)Eğitim eşitsizlikleri ve (3) Öğretmenlerin gelişimi.

 

Belirlenen bu politika alanları arasında eğitimin dijitalleşmesi öne çıkmaktadır. Öyle ki dijitalleşme,  neredeyse AB ülkelerinin ulusal toparlanma planlarında eğitim politikasının ilgi odağı olmuştur. Dahası çoğu Avrupa ülkesinin kurtarma planlarının, temel olarak dijital beceriler ve altyapı geliştirmeye odaklandığı saptanmıştır. Çalışmada, eğitimde dijitalleşmenin bu yaygınlık ve önemine karşın   özellikle de yeni normalde önceki okullaşma biçimlerinden bir ayrılmayı gerektirmediği, aksine örgün eğitimde geleneksel eğitim öğretiminin erişilebilirlik ve  dağıtımının desteklenmesine katkı sağlamasının  beklendiği vurgulanmıştır. Şöyle de denebilir; çalışmaya göre dijitalleşmenin getirdiği değişim türü paradigmatik olmaktan çok artırımlıdır; diğer bir anlatımla eğitimin  önceki dağıtım biçimlerini değiştirmekten çok katmanlanmasına odaklanmaktadır. Çalışmada ayrıca dijitalleşme ve çevirimiçi eğitimin öneminin fazla büyütülmüş  olabileceği, onlara fazla odaklanmanın  yeni normalde okulların ve öğretmenlerin acil ihtiyaçları kapsamında  çoğu kişiye yeterli bir yanıt vermeyebileceğinin de  düşünülmesi gerektiği vurgulanmıştır. Zira eğitim kurumlarının her zamanki gibi işlere geri döndüğünde dijitalleşme eğiliminin sönme ya da yetersiz olma olasılığı göz önünde bulundurulmalıdır. Aynı düşünce  eğitim teknolojilerinin okulların günlük yaşamında oldukça yardımcı hale gelmesi konusunda da geçerli olabilir.  Sonuç olarak çalışmanın dijitalleşmenin uzun vadede eğitim sunumu ve pedagojide paradigma değişikliği  yerine  eğitim araç setinde birçok araçtan okulların durumuna göre yararlanmayı önerdiği görülmektedir.

 

    Bu çalışmanın bulguları, eğitim sistemlerinin karmaşık, çok katmanlı ve dayanıklı kurumlar olarak çığır açan dönüşümlerden ziyade aşamalı değişime daha elverişli örgütler olduğunu göstermiştir.

 

Bir çalışmada da Covid-19 döneminde öğrenilip deneyimlenen yeni normalde  öğrenciler için sonuçları iyileştirmede kilit rol oynayabilecek üç dersten söz edilmiştir. Bunlar: (1)Eğitim sektöründe esneklik, (2)Uyarlanabilirlik ve (3)Yeniliğin önemidir (Malipatil, 2021).

Yüksek beklentiler ve sınıf düzeyinde içerik. Araştırmalar, öğrencilerin çevrelerindeki yetişkinlerin kendilerine inandıklarını ve yeteneklerine güvendiklerini hissettiklerinde ve gördüklerinde, benlik saygısının ve akademik performansın arttığını göstermektedir. Ancak birçok öğrencinin bu eğitim deneyimlerine sahip olmadığı da bir vakıadır. Bir “2018 TNTP çalışması olan Fırsat Efsanesi ( A 2018 TNTP study, The Opportunity Myth)” çalışması, öğrencilerin her okul yılında 500 saatten fazla, sınıflarına uygun olmayan ödevler ve yeterince soru sorulmayan eğitimlerle  yaklaşık altı aylık kayıp derse eşdeğer zaman  harcadıklarını ortaya çıkarmıştır.   Salgın  sırasında birçok öğrencinin öğrenme fırsatlarını kaybettiği göz önüne alındığında, normalde sınıfa döndüklerinde sınıf düzeyindeki içeriğe erişim sağlamak çok önemli, ancak zor olacaktır. Öğrenme kayıplarını gidermede sınıf düzeyinde içeriğin yanı sıra ekstra desteğe ihtiyaç duyan öğrenciler için bazı çevirimiçi müdahale programlarının geliştirildiği görülmektedir. Örneğin Zearn Math bunlardan biridir. Bu programı  kullanan 2018-19'da 150.000'den fazla Louisiana öğrencisi üzerinde yapılan bir araştırma, bu yaklaşımın etkililiğini ortaya koymuştur. Takdir edilir ki bu ve benzeri programların sağlanması ekstra bütçe gerektirecektir.  

Yüksek kaliteli eğitim materyalleri. Gelişmiş bazı ülkelerde salgından önce bile, çevrimiçi olarak inanılmaz miktarda yüksek kaliteli içeriğe erişim sağlayan yeni bir öğrenme deneyimi yaşandığı bilinmektedir. Bu eğilim salgın döneminde artış göstermiş, gelişme göstermiştir. Öyle ki açık eğitim kaynakları ve açık kaynaklar gibi herkesin en yüksek puanlı K-12 eğitim programına erişmesini mümkün kılan dijital kütüphanelerle, yüksek kaliteli materyallere ulaşmak her zamankinden daha kolay ve her zamankinden daha fazla erişilebilir durumdadır. Bu noktada  EdReports gibi kuruluşların, her seviyedeki öğrenciler için yüksek kaliteli öğretim materyalleri belirleyerek öğretmenlerin, yöneticilerin ve liderlerin etkinliğini artırmayı misyon edindiği görülmektedir. EdReports’un  yakın zamanda yayınlanan “Piyasanın Durumu 2020: Sıralı  Malzemelerin Kullanımı (State of the Market 2020: The Use of Aligned Materials, EdReports)”, adlı raporunda gözden geçirilen K-12 matematik malzemelerinin yalnızca yüzde 41'inin ve ELA malzemelerinin yüzde 52'sinin standartlara uygun beklentileri karşıladığının tespit edildiği belirtilmiştir.  Raporda en yüksek "yeşil ışıklı" kriterleri karşılayan materyallerin çoğunun açık kaynak veya dijital içerik olarak aileler ve öğrenciler için erişimi mümkün kıldığı vurgulanmıştır. Rapora göre öğrencileri güçlendirmek için çevrimiçi kaynakların artan kullanılabilirliğinden yararlanmamak okullar ve eğitimciler için bir kayıp olacaktır. Daha yüksek eğitim düzeyinde, Ivy League okulları, tüm demografik geçmişlere sahip öğrenciler için ek kursları erişilebilir hale getirmeyi denemektedir. Bir örnekte, 300'den fazla lise öğrencisinin, New York merkezli kar amacı gütmeyen bir kuruluş olan National Education Equity Lab tarafından yürütülen bir pilot program kapsamında Harvard Üniversitesi kurslarına çevrimiçi olarak kaydolmuştur. Büyük çoğunluğunun renkli öğrencilerin oluşturduğu grubun yüzde 89'u, dersleri geçerek diğer Harvard öğrencileriyle aynı çıtayı geçerek üniversite kredisi kazanmıştır. Bu tür erişimlerin önümüzdeki yıllarda çok daha fazla öğrenci için ortak bir deneyim olabileceği ve K-12, kolej ve ötesi için daha adil fırsatlar yaratabileceği açıklıkla ortaya çıkmıştır.

Esneklik ve seçim. Salgının aileleri ve öğrencileri eşit olmayan bir şekilde etkilediğini, salgın sonrası farklı sosyal-duygusal veya akademik ihtiyaçlar olacağını araştırmalar ortaya koymaktadır. Pek tabii ki herkese uyan tek tip çözümlerden bahsetmek mümkün değildir. Seçim, esneklik ve kişiselleştirmenin geçen salgın  boyunca kritik öneme sahip olduğu görülmüş ve normale döndüğümüzde de böyle olmaya devam edeceği  görülmektedir. Görünen o ki  salgın  okulları, kâr amacı gütmeyen kuruluşları ve hizmet sağlayıcıları, farklı ihtiyaçları ve kaynak gereksinimleri olan aileler ve çocuklar için birden fazla program ve dağıtım seçeneği oluşturmaya zorlamaktadır. Modellerin çeşitliliği,  öğrenci ihtiyaçlarının çeşitli şekillerde karşılanmasına izin vermektedir. Bu yeniliğin, okul kapıları yeniden açıldığında ve salgın  sonrası yaşam geldiğinde hayati olacağı açıktır.

Çalışmada öğrenme kaybını ya da eksikliğini gidermek üzere Springboard Collaborative gibi kuruluşlar tarafından “Saga Education” gibi  ders modelinin denendiği, amacın da    geleneksel programlara teknoloji etkin ve sanal öğeler eklemek olduğu belirtilmektedir.  Bu kuruluşlar, çevrimiçi ebeveyn koçluğundan sanal öğretime kadar, öğrenciler ve aileler için daha düşük maliyetler ve daha kolay erişim dahil olmak üzere teknolojiyi birleştirmenin potansiyel faydalarını fark ederken, etkisini sürdürmeye ve aileleri kendileri için en iyi olanı seçmeleri için yetkilendirmeye devam etmektedir. Yeni normalde bu derslerin ve eğitim sektörünün gösterdiği esneklik, uyum ve yenilikçiliğin arayı kapatmada yararlı olacağı açıktır.  

 

Covid-19 salgını  bağlamında bugün alınan kararların eğitimin geleceği için uzun vadeli sonuçları olacağı ortadadır.  Bu doğrultuda politika yapıcılar, eğitimciler ve toplulukların  seçimleri olan bu kararların, ortak ilkeler ve arzu edilen yaşam vizyonları tarafından yönlendirilmesi gereklidir. Yeni normal  pragmatizm ve hızlı eylem zamanıdır; ancak aynı zamanda bilimsel kanıtlara her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulacağı bir vakıadır. Kısaca seçimler belli ilkelere dayanmalı, insani bir vizyona, insancıl bir eğitim ve kalkınma vizyonuna dayanmalıdır. Sürdürülebilir “Kalkınma için 2030 Gündemi” bunu işaret etmektedir. Bu raporda, UNESCO tarafından 2019 Yılında kurulan ve dünyanın düşünce liderlerinden oluşan  “Uluslararası Eğitimin Geleceği Komisyonunun  bilim, hükümet, iş dünyası ve eğitim için somut dokuz fikir sunulmaktadır   ( UNESCO, 2019). Bu fikir ya da öneriler, bugünün ve yarının eğitimini geliştirmesi muhtemel eylemleri içermektedir:

 

1.    Eğitimi ortak bir yarar olarak güçlendirmeyi taahhüt edin. Eğitim eşitsizliklere  karşı bir siperdir.  Sağlıkta olduğu gibi eğitimde de herkes güvende ise biz de güvendeyiz; gelişiriz.

 

2.    Eğitim hakkının tanımını, bağlantı ve bilgi ve bilgiye erişimi kapsar şekilde  önemine değinecek şekilde genişletin.  

 

 3. Öğretmenlik mesleğine ve öğretmen işbirliğine değer verin. Eğitimcilerin Covid-19 krizine verdiği yanıtlarda yenilik, dayanıklılık gösteren aileler ve topluluklarla etkileşim halinde olmalarıdır. Ön saflardaki eğitimcilere hareket etmeleri için özerklik ve esneklik sağlayan koşulları teşvik etmek gerekmektedir.

 

 4. Öğrenci, genç ve çocukların katılımını ve haklarını teşvik edin.  Öğrenciler ve gençler, genel olarak arzu edilen değişimin birlikte inşasında rol almalıdır. Ayrıca  nesiller arası adalet ve demokratik ilkeler, bizi, sivil toplum örgütlerinin katılımına öncelik vermeye mecbur etmelidir.

 

 5. Eğitimi dönüştürürken okulların sağladığı sosyal alanları koruyun. Okul, fiziksel bir alan olarak vazgeçilmezdir. Geleneksel sınıf organizasyonu “okul yapmanın” çeşitli yollarına, yol vermeli;  ancak okul, kolektif yaşamın ayrı bir uzay-zamanı olarak yaşayan, özgül ve diğer öğrenme alanlarından farklı olarak korunmalıdır.

6. Öğretmenler ve öğrenciler için ücretsiz ve açık kaynak teknolojileri sağlayın. Açık eğitim kaynakları ve açık erişimli dijital araçlar desteklenmelidir. Eğitim, pedagojik alanın dışında öğretmenler ve öğrenciler arasındaki insan ilişkilerinin dışında oluşturulmuş hazır içerikle gelişemez ve bunlarsız  eğitim de olamaz.

 

7. Eğitim programında  bilimsel okuryazarlığı sağlamak. Bu, derin yansıma için doğru zaman, özellikle bilimsel bilginin inkarına karşı mücadele ederken ve aktif olarak yanlış bilgilerle mücadele ederken gereklidir.

 

8. Kamu eğitiminin yerel ve uluslararası finansmanını koruyun. Malum salgın  onlarca yıllık ilerlemeyi baltalama gücüne sahiptir. Ulusal hükümetler, uluslararası kuruluşlar ve tüm eğitim ve kalkınma ortakları kabul etmelidir ki halk sağlığı ve sosyal hizmetleri güçlendirme ihtiyacı, aynı zamanda halk eğitiminin korunması ve finansmanı etrafında gerekli finansmanın sağlanmasını gerektirir.

 

 9. Mevcut eşitsizlik düzeylerini sona erdirmek için küresel dayanışmayı ilerletin. Covid-19 toplumlarımızın, güç dengesizliklerinden ve küresel sistemimizden ne ölçüde etkilendiğini göstermiştir.  Komisyon, uluslararası taahhütlerin yenilenmesi çağrısında bulunmaktadır. İşbirliği ve çok taraflılık, yeniden canlanmış küresel dayanışma ile birlikte empati ve özünde ortak insanlığımız, bunu gerektirmektedir.  Covid-19 bize gerçek bir meydan okuma ve gerçek bir sorumluluk sunmaktadır.

 

Uluslararası Eğitimin Geleceği Komisyonu, 2019 yılında çalışmasını dünyanın giderek daha karmaşık, belirsiz ve kırılgan olmasına dayandırmıştır.  Salgın  bu karmaşıklıkların getirdiği  zorlukları ortaya çıkarmış, ancak karmaşıklığın aynı zamanda güçlü bir dinamizm ve çoklu olasılıklar ürettiğini de göstermiştir. Salgın yarattığı kırılganlığın yanında karşılıklı bağımlılığı ortaya koymuş duyarlılık ve umut için bir kaynak olabilme  potansiyelini de göstermiştir.  Bu oluşumlar  pandemiden sonra eğitimin derinden değişeceğini göstermiştir. Ama hangi yollarla? Görülen  o ki tarih büyük bir hızla yazılıyor ve eğitimin geleceğini belirleyecek seçimler ve kararlarla karşı karşıyayız.

 

 

EĞİTİM ÖRGÜTLERİNE ETKİLERİ

        Salgın ve ondan elde edilen deneyimler yeni normalde okullara ilişkin bazı sonuçlar ortaya koymuştur.    Tüm bu eylemler arasında, salgından çıkarken ilgili birimlerin, velilerin ve öğrencilerin değişen ihtiyaçlarını anlaması ve öğrencilerin öğrenmesini ve gelişmesini desteklemek için onlarla etkileşim kurması önemli olacaktır. Bir araştırmada bu değişen ihtiyaçlar ve bakış açıları hakkında  16.000'den fazla ebeveynin katıldığı ebeveyn anketi uygulanmıştır.  Sonunda ABD’de ilçeler (counties), salgının olumsuz etkilerini  ortadan kaldırmak üzere önde gelen uygulayıcılar ve düşünürlerin, “Gelecekteki Öğrenci Başarısını Geliştirmek Koalisyon”u oluşturmalarını sağlamıştır. Bu Koalisyonlar federal fonların etkin ve adil kullanımını sağlamak üzere öncelikleri belirlemek için bir araya gelmiştir. Koalisyon okullar için aşağıdaki dört potansiyel eylemi planlamıştır (DornHancock Sarakatsannis  ve Viruleg, 2021):

Okulları yüz yüze eğitim için güvenli bir şekilde yeniden açın. Ülke genelindeki okul bölgelerinin çoğu, personel ve öğrencileri aşılama, devam eden COVID-19 testi, maske gibi COVID-19 azaltma stratejilerini kullanarak sonbaharda geleneksel olarak haftada beş gün yüz yüze eğitim sunmayı planlamıştır. Kanıtlar, okulların mevcut doğru protokollerle binaları güvenli bir şekilde yeniden açabileceğini göstermiş; ancak binalar yeniden açıldıkça sağlığa hazırlığın  büyük olasılıkla kritik olmaya devam edeceğini göstermiştir.

 

Öğrencileri yeniden etkileşime geçirin ve onları etkili öğrenme ortamlarına yeniden kaydedin. Binaları güvenli bir şekilde açmak yeterince zordur; ancak öğrencileri deyim uygun ise ortaya çıkmaya teşvik etmek daha da zor olabilir. Zira bazı öğrenciler örgün eğitimi tamamen bırakmış olabilir, dolayısıyla fiziki sınıflara geri dönme konusunda isteksiz olabilirler. Anket sonuçları da, ebeveynlerin yüzde 24'ünün ( siyah topluluklarda bu oran yüzde 34'e çıkmıştır) bu sonbaharda çocukları için yüz yüze eğitimi seçmeye  hala ikna olmadıklarını göstermiştir. Demek ki okulların  ebeveynleri ikna etme gibi bir işi olacaktır.

Öğrencileri, tamamlanmamış öğrenme ve daha geniş ihtiyaçlarının  iyileştirilmesi için destekleyin. Öğrenciler sonbaharda etkili öğrenme ortamlarına yeniden kaydolsalar bile, birçoğu akademik olarak birkaç ay geride kalacak ve geleneksel bir öğrenme ortamına yeniden entegre olmakta zorlanabilecektir. Bu nedenle okul bölgeleri, öğrencileri yarım kalmış öğrenmeyi telafi etme ve daha geniş zihinsel sağlık sorunları ve sosyal yeniden bütünleşme üzerindeki çalışmaları desteklemek için stratejiler oluşturmalıdır. Velilerin ve öğrencilerin bu programlara katılmalarını sağlamak, ilçelerin beklediğinden daha zor olabilir. Zira bu tarama, ebeveynlerin salgının neden olduğu yarım kalmış öğrenmeyi ciddiye almadıkları görülmüştür.

Eğitim sistemlerimizi uzun vadede yeniden taahhüt edin ve yeniden hayal edin. Okullar salgından kurtulurken, ilçelerin  her çocuğa mükemmel bir eğitim sağlamaya çalışması arzu edilir. Potansiyel bir başlangıç;  ​​zor da olsa  her sınıfta çeşitli ve etkili eğitimciler tarafından verilen, etkili değerlendirmelerle desteklenen ilgi çekici, yüksek kaliteli sınıf düzeyinde müfredat ve eğitim sağlama çabalarını iki katına çıkarmak olabilir. Bu temel unsurların ötesinde, ilçeler sistemin diğer yönlerini yeniden tasarlamayı düşünebilir. Bazı ebeveynler ayrıca geleneksel olmayan modellere açık olabilirken ebeveynlerin yüzde %33’ü salgın bittiğinde bile çocukları için ideal uyumun, geleneksel bir tuğla-harç okulunda haftada beş gün dışında bir şey olacağını söylemiştir. Çalışma ebeveynlerin, uzun vadede hibrit modeller, uzaktan eğitim, evde eğitim veya öğrenim merkezleri düşünmekte olduklarını göstermiştir.

Pandeminin Geleceğin Eğitimi için Getirdiği Zorluklar

Okulların kapanmasıyla birlikte, COVID-19 salgını, tüm Dünyada yetersiz internet erişiminden barınma istikrarsızlığına ve gıda güvensizliğine kadar ülke genelinde öğrencilerin karşı karşıya olduğu adaletsizliklerin çoğunu ortaya çıkarmıştır. Gazete, Harvard Eğitim Enstitüsü Dekanı ve Eğitim ve Ekonomi Profesörü, Bridget Long ile  halk sağlığı, krizinin okullar üzerindeki etkisi, pandemiden alınan dersler ve önümüzdeki zorluklar hakkındaki aşağıda özetlenen mülakatı  yapmıştır (Liz, 2021).

Gazete; “Pandemi, eğitim ortamında zaten var olan birçok eşitsizliği ortaya çıkardı. Sizi en çok hangileri ilgilendiriyor?” sorusuna Long şöye yanıt vermiştir:

          Bridget Long,  eğitimde süregelen eşitsizliklerin her zaman bir endişe kaynağı olduğunu; ancak salgının getirdiği değişikliklerin hızı ve büyüklüğü ile birlikte, birçok önemli eşitsizliği ortaya çıkardığını belirtmiştir. O’na göre insanlar her şeyden önce, eğitimi genellikle yalnızca akademik bir girişim olarak düşünür;  ancak okullar gerçekten çok daha fazlasını yaparlar.

Salgın döneminde bir anda gıda ve sağlık hizmetlerine erişim gibi temel ihtiyaçlarla mücadele eden çocuk ve ailelerle karşılaşıldı. Tecritte,  odak nokta, öğrencilerin ev ortamlarındaki farklılıkları, bunun teknolojiye erişime etkisi üzerinde oldu. Sonunda öğrencilerin evleri ve mahalleleri içindeki eşitsizliklerdeki farklılıklarının ve farklı geçmişlere sahip öğrencilere sunulan desteklerdeki farklılıkların önemi kavrandı. Bu ve benzeri sorunlar ne yazık ki salgı ile daha da şiddetlenmiştir. Tüm bunlar öğrencilerin refahını ve akademik performansını etkilemektedir.  Sonuç olarak; uzun zamandır gördüğümüz eşitsizlikler bu yıl daha da kötüleşmiştir.

Long’a göre birçok eğitimcinin zaten anladığı bir şey, tek bir boyutun herkese uymadığıdır. Eğitimin bu kadar karmaşık olmasının ve dolayısıyla iyileştirmeler getirmenin bu kadar zor olmasının nedeni de budur. Açıkçası çözüm bireye, topluluğa ve sınıfa bağlıdır. İlk başta, halk sağlığı krizi, öğrencilerle bulundukları yerde ulaşmamız gerektiğinin altını çizmiştir. Deneyimli eğitim profesyonelleri arasında uzun süredir bilinen ve devam eden bu anlayış ve uygulama salgın döneminde daha da önemli hale gelmiştir. Birçok bakımdan, ihtiyaç duyulan  şey belirli bir okul veya sınıfın bağlamına ve öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarına bağlı olarak kapsamlı yaklaşımlar bulmaya çalışmaktır.

Az da olsa  başarı ve ilerleme görülen yer, müdürlerin ve öğretmenlerin öğrencilerinin ihtiyaçlarını nasıl karşılayabilecekleri konusunda proaktif ve yaratıcı olmalarıdır. Yüz yüze veya teknolojiden bağımsız olarak tüm bunların altında yatan şey, insanların ve kişisel bağlantıların önemidir. Unutulmaması gereken şudur; eğitim emek yoğun bir sektördür. Teknoloji, yapılanları tamamlamada birçok açıdan yardımcı olabilir, ancak anahtar her zaman bireysel kişisel bağlantı olmuştur. Bazı öğretmenler; telefonla, Zoom üzerinden ya da ailelerin, temel ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmadığını kontrol etmek için toplum içinde sosyal yardım yapmak için ortak çaba gösterdikleri okullar aracılığıyla öğrencileriyle bağlantı kurabilmiştir. Bazı okullar, öğrencilerinin karşılaştığı zorlukları anlayabilmiş ve özellikle zaten güçlü bir ebeveyn katılımı varsa, bu zorlukların üstesinden gelmek için biraz esnek ve proaktif olmuşlardır. Sonuç olarak ilerlemeyi ve büyümeyi görmeye devam edilen  yer burasıdır.

Long, öğrenme kaybı ile ilgili olarak şunları belirtmiştir: Zorluklardan biri, deneyimin çok farklı olmasıdır. Bazı öğrenciler için, ebeveynleri takviye yapabilmiş veya okulları destek verebilmiştir. Bazı öğrencilerin  neredeyse bir yıldır fiilen okula gitmeme nedeniyle  çok fazla öğrenme zamanı kaybetmeleri söz konusudur. Bir öğretmen olarak, öğrencilerinizin okula geri döndüğünü ve birdenbire, aynı kronolojik yaştaki öğrencilerin, bireysel aile durumlarına ve hangi düzenlemelerin yapılabileceğine bağlı olarak, aslında çok farklı yerlerde olduğunu hayal edelim. Bu noktada her halde yapılabilecek çok şey olacaktır. Her şeyden önce, öğrencilerin kazandıkları ve henüz öğrenmedikleri şeyler hakkında biraz bilgi sahibi olmak gerekecektir. Bu, bir öğrencinin öğreniminin neresinde olduğunu görmek için bir dakika ayırmak anlamına gelir. İkinci şey, öğretmenlerin ve okulların teknoloji, sosyal yardım, kişisel eğitim, öğretmenler ve mentorların bir kombinasyonunu kullandığı ve öğrencilerin öğrenimlerinde ilerleme kaydetmelerine yardımcı olduğu yerleri belirleyerek salgından alınan dersleri yakalamak olacaktır. İleriye bakıldığında bu boşlukları kapatmak için öğrenme süresini uzatmanın gerekeceği ortadadır. Okullar, bunun okuldan sonra mı, hafta sonları mı yoksa yazdan sonra mı olacağına ve bunun öğretmenlerin kendilerinin mi dahil olacağına veya video ve teknoloji platformları gibi orada bulunan en iyi araçları kullanıp kullanmayacağına karar vermek zorunda kalacaklar. Belki bazı bölgeler, öğrencilere bazı materyaller üzerinde çalışmaları için ek zaman vermek için okul yılını yaza uzatmak veya yaz kampı tipi programlara sahip olmak konusunda plan yapabilirler. Diğer önemli kısım ise ortaklıklardır. Okullar çoğu zaman topluluk üyeleri veya kar amacı gütmeyen kuruluşlarla birlikte çalışır ve bu, sistemimizde gerçekten önemli bir katmandır. Okul sonrası zenginleştirme programları, eğitmenler ve danışmanlar çok önemlidir. Bir neslin  kaybedilmesi, öğrenme açısından geriye gitmesi herkesi  etkileyecektir.

Long’a göre salgın deneyimi öğretmenlerin yaptıkları şeylerin ne denli önemli olduğunu göstermiştir.  Elbette, öğretmenlerin yaptıkları takdir ediliyordu; ancak  salgında  ebeveynlerin evde çocuklarının öğretimine başlamak adına eğitim almaya başlaması gerektiğinden, öğretmenin ne kadar zor olduğuna dair yeni bir anlayış ortaya çıkmıştır. Bir öğretmen olarak farklı kişiliklere, farklı güçlü yönlere ve varlıklara ve ayrıca farklı zayıf yönlere sahip bir sınıfın hayal edildiğinde zaman geçtikçe, farklılıkların öğretimi güç olsa gerek. Kendi çocuklarına da evde eğitim verirken, evden öğretmeye çalışan öğretmenleri düşünün. Sonuçta  öğretmenlerin sınıfta yaptıkları harika şeylerin takdir edilmesinin yanı sıra, öğretmenlerin aynı zamanda her bireyin sahip olduğu tüm stres ve gerginlikle birlikte yıkıcı bir salgın  yaşayan insanlar olduğunun bilinmesi önemlidir. Diğer bir nokta ise, öğretmenlerin akademisyenlikten daha fazlasını yaptığının bilinmesidir. Onlar  öğrencilere sosyal ve  duygusal destek sağlamakla yükümlüdür. Bu yüzden de bu desteği sağlayacak  şekilde yetiştirilmelidirler.

Long’a göre salgının eğitime getirdiği bazı artılardan söz edilebilir: İlki, hem K‒12'de hem de yüksek öğretimde, öğretimin ilgi çekici ve aktif olduğundan nasıl emin olabileceğimiz ve farklı sesleri ve bakış açılarını nasıl getirebileceğimiz konusunda çok fazla tartışma yapılmıştır. Birçok açıdan, bu kriz, tüm eğitim  alanını, daha önce olmadığı bir şekilde öğretimi yeniden düşünmeye zorlamıştır. İkincisi, yenilik ve yaratıcılıktır. Mutlaka tek bir doğru cevap olmadığından  birçok şeyin denendiği görülmektedir. Diğer bir deyişle öğretime farklı yaklaşımlarda bir patlama görüldü ve öğretim gücünün sadece yüzde 10'luk küçük bir kısmı değil, daha birçok insan bu sürece dahil olmuştur. Öğrencilerle etkileşim kurmanın yeni yolların bulunmuş,   eğitimcilerin yeni katılım yolları sunabilme kapasiteleri geliştirilmiştir. Bu süreçten, öğrencilerin nasıl meşgul edilebileceği  konusunda daha fazla araç ve yaklaşımın  kullanılabileceği görülmüştür. Bu deneyimler, yeni normalde yüz yüze ne yapılabileceği, teknolojinin  nasıl kullanılabileceği  konusunda seçimler yapma imkanı verecektir.

 

Long’a göre bu deneyimler eğitimin dönüştürülmesine imkan sağlayacaktır. Bunun için öncelikle, eğitimin ve okulların haritada bir nokta olmadığının bilincine varılmalıdır.  Onlar aslında topluluklardır; aileleri, kar amacı gütmeyen kuruluşları ve toplum temelli kuruluşları kapsarlar. Örneğin özellikle bir üniversite için mesele sadece kampüse gelmek değildir; daha ziyade  bir araya gelen insanların  birbirlerinden öğrenmeye nasıl dahil olduklarıyla ilgilidir. Bu yeniden kavramsallaştırmayı zorlamak ve eğitimin öğrencinin yaşı ne olursa olsun bir bilgi, bakış açısı, içerik ve bağlantı alışverişi olduğu konusunda net olmak anlamındadır. Kriz aynı zamanda öğrencilerin neyi öğrenmesi gerektiğine ve bu hedeflere nasıl ulaşılacağına dair bazı temel bilgilere geri dönmeyi  de zorunlu kılmıştır. Üçüncü olarak; eğitimin tek bir  bedene uyan bir şey olmadığı  kabul edilmelidir. Zira en iyi eğitimciler, öğrencileriyle bağlantı kurabilmek, materyal sunabilmek ve destek sağlayabilmek için birden fazla yöntem ve yaklaşım kullanır. Öğrencilerle bulundukları yerde nasıl tanışırız?  Bu çok önemli bir sorudur.  çünkü tüm öğrencilerin öğrenme potansiyeli vardır;   öğrenme deneyimini onların ihtiyaçlarını karşılamak için nasıl kişiselleştirileceği, öğrencilere nasıl yardım edileceğini ifade eder. Bu gerçekten eğitimin özüdür. 

 

Okulların Pandemi Sonrasına Hazırlanması

 

COVID-19 salgını  benzeri görülmemiş zorluklar yaratmış, ancak aynı zamanda okulların önemli yönlerini yeniden düşünmek için bir katalizör hizmeti de görmüştür. Bu noktada önemli alanlardan biri ortaokul kültürünü yeniden canlandırmaktır. AMLE'nin dönüm noktası niteliğindeki durum belgesi olan “Başarılı Ortaokul: Buna İnanıyoruz”, aileleri değerli ortaklar olarak dahil etmenin ve topluluk ve iş ortaklarıyla işbirliği yapmanın önemini vurgulamaktadır. İleriye dönük olarak, öğrenci başarısını artırmak için okulun bu paydaşlarla nasıl ortaklık kuracağı düşünülmelidir. Eğitimcilerin salgın sonrası bir ortamda çalışması durumunda bu ortaklıklar önemli olacaktır. Başlıca ortaklıklar ve onlarla okulun ilişkileri aşağıda tartışılmaktadır (Latasha, 2021). 

 Ailelerle ortaklıklar. Orta sınıflarda ailelerle ortaklıklar her zaman önemli olmuştur ve salgın bu ilişkileri daha da gerekli hale getirmiştir. Okulların çocukları binalara geri alırken, ailelerle bağlantı kurması önemlidir. Bu doğrultuda okul personeli, öğrencilerin sosyal ve akademik gelişimi hakkında ailelerle sık sık iletişim kurmalıdır. Bu konuda dikkate alınması gereken bazı sorular ve yaklaşımlar:

• Öğrenciler sosyal olarak neredeler?

• Öğrencilerin çatışma çözme, karar verme, işbirliği vb. faaliyetlerde bulunmak için akranlarıyla bağlantı kurma fırsatı nedir?

• Okullar, anketler yoluyla ailelerden çocuğun esenliği hakkında daha fazla bilgi istemeliler mi?

 Anket verilerini inceledikten sonra okullar, programlama için bir temel olarak veli yanıtlarını kullanan bir okula dönüş planı oluşturabilir. Örneğin, birkaç ebeveyn, öğrencilerin salgın boyunca sosyal olarak mücadele ettiğini belirtmişse, okullar akademik öğrenme yerine sosyal duygusal öğrenmeye odaklanarak okula başlayabilir. Okullar ayrıca ailelere, çocuklarının  tam zamanlı, yüz yüze eğitime geri dönmelerine yardımcı olacak stratejiler sağlayabilir. Bu konuda ebeveyn atölyeleri yardımcı olabilir. Öğrencilerin yüz yüze okula geçiş yapmalarına yardımcı olmak için ailelerle birlikte çalışan bir organizasyon oluşturulabilir. Bu organizasyonlar üyelerini  evde kullanılabilecek stratejileri tartışmak için oluşturulan bir müfredatla buluşturabilir.

 

Toplumla ortaklıklar. Ortaokul liderlerinin öğrencilerine yardımcı olma konusunda toplumla ortaklıklar oluşturması anlamlıdır. Ancak okulların  toplulukla birlikte çalışırken bu organizasyonların misyon ve vizyonuna, bu topluluk ya da organizasyonların vizyonun okulun misyon ve vizyonuyla örtüşmesine ve okul topluluğu üyelerine nasıl değer katabileceğine bakılmalıdır.   Bu doğrultuda öğrencilere akıl hocası ve kolaylaştırıcı olarak hizmet etmeleri için gönüllü toplum üyeleri davet edilerek  topluluk zenginliği okula dahil edilebilir. Topluluk gönüllüleri konuk konuşmacı olarak hizmet edebilir veya uzmanlıklarını sunabilir; mentorluk ve özel ders programları aracılığıyla genç ergenlere rehberlik etmeye yardımcı olabilirler. Takdir edilir ki  toplum ortaklıkları üyeleri olumlu mesajlarını öğrencilere ulaştırarak okul kültürünün gelişmesine yardımcı olabilirler. Okullar bir sonraki öğretim yılını planlarken, topluluk ortakları salgın sonrasında öğrencileri desteklemeye ve yönlendirmeye yardımcı olabilir.

 

İş ortakları ile işbirliği. İş ortakları ise, okul gelirlerini ve yerel kariyer hazırlıklarını desteklemede hayati ortaklar durumundadır. Bu tür işbirliği, bir okulunun hayati bir parçası olabilir. Bu işbirliği projelerle kurulabilir.  Projeler, her iki tarafın yararına olabilir. Bu ortaklıkta işletmeler potansiyel  insangücü girdisi oluşturma avantajı elde ederken okullar öğrencilerin işletmelerde istihdam edilebilmeleri için nasıl yetiştirilmesi gerektiği konusunda dönüt alabilirler. İşletmelerin  ayrıca okullara kimi eksiklerin giderilmesinde yardımcı olabileceği açıktır.

 

 

ÖĞRENMEYE VE ÖĞRENCİLERE ETKİLERİ

 

Covid-19 Coronavirüs Salgını, okulun neredeyse her yönünü olumsuz olarak  etkilemiştir. Salgın, sadece sınıflardan bilgisayar ekranlarına geçiş değil; eğitim, katılım, test etme, finansman, teknolojinin rolü ve hepsini bir arada tutan insan bağlantıları hakkındaki temel fikirlerin  testine imkan  vermiştir. ABD’de Eğitim Bakanı Miguel Cardona The Washington Post'a verdiği demeçte, "Okulların nasıl görüneceğini yeniden tasarlamak için bir fırsat olabilir" demiştir. " Çocukların bundan en iyi şekilde yararlanabilmesi için okulu nasıl geliştirileceği düşünülmelidir.  Salgın, ırk, engellilik ve gelir konusunda göze batan öteden beri süren eşitsizliklere yeniden işaret etmiştir. Öğrenme kaybı bunlar arasında en önemlilerden biridir.  Okul müfettişleri derneği AASA'nın yönetici direktörü Dan Domenech, salgından pek çok olumsuzluğa karşın yeni normalde etkili olacak   pek çok olumlu şey de olduğunu vurgulamaktadır. Bunlar  aşağıda özetlenmektedir (George,  Strauss,   Meckler, Heim ve  Natanson, 2021).

 

Uzaktan eğitim devam ediyor.  Okul sistemleri uzaktan eğitimden olandan  daha fazlasını istemektedir. Bilgisayar ekranına bakmanın dışında başka bir şey yapılmadığı gibi olumsuz örneklere karşın sanal öğrenmenin bir seçenek olarak da olsa ülkenin okullarında bir yeri olacağı açıktır. Bu konuda Massachusetts eski eğitim sekreteri ve Harvard Üniversitesi Eğitim Enstitüsü Eğitim Yeniden Tasarım Laboratuvarı'nın kurucu direktörü Paul Reville, "Bu, şişeden çıkmış bir cin gibi ve onu geri alabileceğinizi sanmıyorum" demektedir. "Birçok açıdan, bu gecikmiş bir durum. Zira Pandemi, açık bir şekilde, sınıf arkadaşları ve etkinliklerle çevrili bir öğretmen tarafından yönetilen üç boyutlu bir dünyada çoğu öğrencinin şahsen en iyi öğrendiğini göstermiştir.”

 

Sanal öğrenme normalde de çalışan  gençler, belirli tıbbi durumları olan çocuklar veya sanal olarak öğrenmeyi tercih eden çocuklar için çeşitli ihtiyaçları karşılamanın bir yolu olarak görünmektedir.  Ayrıca, sanal öğrenme,  daha az yaygın olan kurslara erişimi genişletmenin bir yolu olarak ortaya çıkmıştır. Öyle ki bir lise örneğin  Portekizce dersi veriyorsa, başka bir okuldaki öğrenciler buna uzaktan katılabilme imkanına sahiptirler. Colorado'nun en büyük ikinci okul sistemi olan Jeffco Public Schools, yakın zamanda sınıf seviyelerinde tam zamanlı bir uzaktan eğitim programı duyurmuştur. Öğrenciler öğretmenlerle düzenli olarak etkileşime girmekte, çoğunluklar canlı eğitim almakta ve haftada en az bir kez bir personelle buluşarak mahalle okullarıyla bağlantıda kalmaktadırlar. Velilerin ilgisi program için bir itici güç olmuştur. Washington bölgesinde, banliyö Montgomery County, tam zamanlı çevrimiçi eğitim için sanal bir akademi oluşturmayı araştırmaktadır. Sözcü Gboyinde Onijala, ebeveynlerin bir süredir bir programı savunduklarını söylemiştir. Kâr amacı gütmeyen bir araştırma kuruluşu olan Rand Corp. tarafından yapılan bir araştırma, 10 okul sisteminden 2'sinin sanal okulları benimsediğini veya bu fikri planladığını veya değerlendirdiğini tespit etmiştir. Ankete katılan en fazla sayıda bölge liderine göre sanal okullar  salgını geride bırakacak kapasitededir.  Öte yandan Amerikan Öğretmenler Federasyonu başkanı Randi Weingarten, "Uzaktan öğrenme, okul içi eğitimin yerini değil, bir tamamlayıcısıdır" diyerek sınıfta öğrenmenin çoğu öğrenci için en iyisi olduğunu ve uzaktan okulun yoğun bir izolasyon anlamına gelebileceğini vurgulamıştır. Uzaktan eğitimin kalitesi okul bölgeleri arasında büyük farklılıklar gösterirken, ebeveynler canlı eğitim ve bireysel ilgi eksikliğinden ve teknik zorluklardan şikayet etmiştir. Uzaktan eğitimin devam etmesini isteyen birçok aile bile bunun geliştirilmesini istemiştir.

 

Büyük yakalamaOkullar yeni normalde kayıp öğrenmeyi telafiye odaklanacaklardır. Pek çok çocuğun bu kadar geride kaldığı, öğrencilerin radardan düştüğü, öğretmenlerin uzaktan neyi öğretmeye çalıştıklarını kimin anladığını zorlukla ayırt edemediği bu salgın dönemi, eğitimin yardım ihtiyacını göstermektedir. Çocuklar için kayıp bir yıldan sonra toparlanmaya yardımcı olmayı amaçlayan, benzeri görülmemiş bir yaz programı ve yüksek yoğunluklu ders kombinasyonu gerekli görülmektedir.  Bunu iyi yapmak, gerçekten çocukları yakalayacak uygulamalar bulmak önemlidir. Etkili öğretime odaklanan kar amacı gütmeyen bir grup olan TNTP'nin CEO'su Dan Weisberg, "Bu işe yararsa, devrim niteliğindedir" demiştir. Ne var ki bunun büyük maliyeti olacağı açıktır. Örneğin ABD’de  Başkan Biden tarafından yasalaştırılan “koronavirüs kurtarma paketi”, kamu K-12 okulları için yaklaşık 123 milyar doları içermekte ve bölgelerin finansmanlarının en az yüzde 20'sini öğrenme kaybını ele almak için kanıta dayalı müdahalelere harcaması gerektiğini belirtmektedir. İyileştirme ile gözetilen amaç, bir çocuğun ilk seferinde kaçırdığı şeyi telafi etmektir. Bazıları buna öğrencilerle “oldukları yerde” buluşma demektedirler. Hızlandırılmış öğrenme, aksine, yoğun yardım ve modifikasyonların bir kombinasyonu yoluyla sınıf düzeyinde çalışmayı geride kalanlar için erişilebilir hale getirmeyi amaçlamaktadır.

 

Johns Hopkins Eğitim Politikası Enstitüsü müdürü ve New York eyaleti eski eğitim komiseri. "Önemli olan, her zaman kendinize, “neyi kaçırdılar?” değil, “gelecek hafta için neye ihtiyaçları var?” diye sormanızdır."demektedir. Öğretmenlerin tüm kayıp materyalleri telafi etmeleri için yeterli zamanın olmadığı açıktır. Pek trabii ki kayıpların normalde yeniden öğretilmesi gerçekçi değildir, bu nedenle okulların hızlandırılmış öğrenmeyi denemeleri tavsiye edilmektedir.  

 

Öğrencilerin  ruh sağlığına daha fazla destek.  Salgının üzerinden geçen bir yıl içinde, danışmanlar ve ruh sağlığı alanındaki diğer kişiler, depresif veya endişeli öğrencilerin sayısının arttığını bildirmekteler. Maryland Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde profesör ve Ulusal Okul Ruh Sağlığı Merkezi'nin eş direktörü Sharon Hoover,  ruh sağlığı hizmeti alan öğrencilerin yüzde 75'inin bunları okulda aldığını söylemektedir. Bu kadar büyük bir ihtiyaçla karşılaşan  okulların daha fazla personel işe alması ve toplum ruh sağlığı sağlayıcılarıyla ortaklıklar kurmasıı beklemektedir. Bazı okul sistemleri ruh sağlığı hizmetlerini genişletmeye başlamıştır. Salgın başladıktan sonra öğrenciler ve ailelerle yapılan bir anket, başka bir ruh sağlığı ihtiyacı dalgasını ortaya çıkarmıştır. Bu ruh sağlığı, farkındalık, sosyal-duygusal öğrenme ve desteğin adil dağılımına odaklanmaktır. Okulların her güne 10 dakikalık farkındalıkla başlaması gerekmiştir. Yüz yüze hizmetlerin mümkün olmadığı durumlarda teleterapi düzenlenmiştir. Yeni bir uygulama; “Bir Başkasına Anlat”. Dinleme Anahtardır” (T.A.L.K.) ki öğrencilerin öğrenme platformlarında gizlice ruh sağlığı desteği talep etmelerine veya istismarı bildirmelerine olanak sağlayan bir sistem .  

 

 Geçen Ekim ayında, covid-19'un en çok etkilediği mahallelerdeki 26 okul, ayakta tedavi gören ruh sağlığı klinikleri, terapi, değerlendirme ve diğer klinik hizmetler ağına bağlanmıştır. 150 sosyal hizmet uzmanı işe almak için planlar yapılmıştır. Ancak, UCLA Okullarda Ruh Sağlığı Merkezi eş direktörleri Howard Adelman ve Linda Taylor'a göre, bazı okul bölgelerinde devam eden ruh sağlığı müdahaleleri “ilgili ancak yetersiz”. Çoğunlukla daha fazla destek personeli işe almaya, eğitimi artırmaya ve sosyal-duygusal öğrenmeyi genişletmeye odaklanılmakla beraber k bunların “çoğunlukla gerçekçi olmayan kaynaklara dayanmaktadır.

  

Öğretmenler test edildi. Eğitimciler zorlu bir yıldan dersler çıkarmaktadır. Öğrencilerin sanal dersler sırasında videolarını açmaları gerekmekte ve sadece birkaçı bunu yapmakta  çoğu sessiz kalmaktadır. Takdir edilir ki fiziksel yüz yüze sınıfta olduklarında, öğrencilerin derse katılımı, performansı doğrudan gözlenebilirken  onları zorlayabilir ve onlara yardım edebilirsiniz. Sanal öğrenmede ise bunlar olanaksızdır. Bu durumda öğretmenler teknoloji sihirbazları, Zoom ekranı DJ'leri, danışmanlar, amigo kızlar ve öğretmenler olmak zorundalar. İş yükleri iki katına çıkmakta ve stres seviyeleri tavan yapmaktadır. Zira öğretmenlik eğitimlerinde buna hazırlanmamışlardır. Ancak yine de  öğretim yılının sonu yaklaşırken, birçoğu salgın sırasında öğretmeleri ve kendileri hakkında ne öğrendiklerini sorgulayarak yeni normalde bunları sınıflarına taşıyacaklardır. Takdir edilir ki sanal eğitimin ardından öğrencileri döndüklerinde her fırsatta onlarla bağlantı kurmak ve onları kontrol etmek için ekstra çaba göstermek gerekecektir. “gerçekten düşüncemizi ve ders çalışma şeklimizi değiştirmemiz gerekiyordu" demiştir. "Kıdemli öğretmenler bile bu yepyeni öğretim yöntemiyle yeni birinci sınıf öğretmenleri olmaya geri döndüler." Hevesli olmak, normal zamanlarda anaokulu öğretmenleri için önemli bir özelliktir. Sonuç olarak İlham Veren Öğretim Merkezi'nin kurucusu ve başkanı Aleta Margolis’in dediği gibi  "Eğitimcilerin şu anda yapabileceği en iyi şey, öğrencilerin geçen yıl boyunca deneyimledikleri -öğrenmeleri, endişeleri ve fikirleri- hakkında mümkün olduğunca fazla bilgi toplamak ve bu verileri ciddiye almak ve daha sonra geri döndüğümüzde onun üzerine inşa etmektir.”

Evde bağlılık. Salgın başlamadan önce milyonlarca öğrenci evde bilgisayar veya internet bağlantısı olmadan çalışmak durumunda idi. İmkanları olan bazı öğrencilerin araştırma makaleleri aracılığıyla Google'dan kendi yolunu bulabildiği görülse de bu konuda da  eğitimdeki pek çok diğer eşitsizlik gibi eşitsizlik devam etmekte idi. Salgın döneminde milyonlarca cihaz ve erişim noktası satın alınıp dağıtılmış; öğrencilerin büyük çoğunluğu zorunlu olarak çevirimiçi bağlanmak durumunda kalmıştır. Burada öğrencilerin çevirimiçi dersleri izleyebilmelerine imkan sağlayan geniş bant bağlantıları sağlanmalıdır. Bu da ilgililere büyük maliyet getirmektedir. Örneğin yasalaştırılan koronavirüs kurtarma paketi ile Federal İletişim Komisyonu'nun (FİK), genellikle okul binalarında ve kütüphanelerde hizmet için ödeme yapan E-oran programı aracılığıyla evdeki internet bağlantılarını ve cihazlarını finanse etmesi için 7 milyar dolardan fazla para sağlanmıştır. FİK üyesi vekili Jessica Rosenworcel’e göre “okul dışı öğrenmenin sadece kağıt ve kalem gerektirdiği günler geride kalmıştır. Bugün öğrenciler hayatlarını çevrimiçi yaşamakta ve modern eğitimin çoğu için internet tabanlı kaynakları kullanmaktadır”. Öte yandan  genişlemenin hizmet bedelini ödeyen ve telekom kullanıcı ücretleriyle finanse edilen Evrensel Hizmet Fonu üzerinde çok fazla baskı yaratmasına karşın bunun acil olduğu bilinmektedir. Takdir edilir ki eğitim sadece okulda olmaz. Çocuklar gece ödevlerini yaparlar bu eğitimdir. Şimdilik, bazı okulların, ihtiyaç duyan ailelere erişim noktası cihazları dağıtmanın ötesine geçmek ve birçok eve hizmet edebilecek ve salgının ötesinde yaşayabilecek yeni kablosuz ağlar kurmak için FİK’in yedi milyar dolarlık yeni E-oranlı finansmanı kullanmasını ummaktalar. Bu arada, okul bölgeleri genelde , öğrencilerin ev çalışması  için gereken cihazları satın almak için milyonlarca dolar yatırım yapmaya ve öğrenciler okul ödevlerini evde yapmalarına imkan verecek yatırımlara ihtiyaç duyacaktır. Öğretmenlerin öğrenme kalitesini artırmak için teknolojiyi kullanmalarına yardımcı olmaya odaklanan kar amacı gütmeyen Uluslararası Eğitim Teknolojileri Derneği'nin başkanı Richard Culatta, salgının  bu yatırımları gerektirdiğini belirtmiş; zira okulların öğrenmeyi en etkili şekilde geliştirmesi büyük ölçüde bu teknolojinin etkili kullanılmasına bağlı olacağını vurgulamıştır.

 

Salgının eğitime belki de en öneli olumsuz etkilerinden biri öğrencilerin öğreniminin  tamamlanmamasına (unfinished), diğer bir deyişle öğrenme eksikliğine  neden olmasıdır. Normale geçildiğinde öğrencilerin eğitim eksikliğinin giderilmesi pek tabii ki eğitime yatırım yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Ancak eğitim politikacı ve bürokratları  finansmanın rakip kullanımlarını göz önünde bulundurarak, çeşitli zaman dilimlerinde birden fazla önceliği dengelemek durumundadır. Bu durumda bölgeler, yeni personel işe alma veya yeni programlar başlatma arzusunu, gelecekte sürdürülebilirler . Bunlar pek tabii ki  fon bulmayı gerektirir. Bölgelerin ayrıca, programları bölge düzeyinde yürütüp yürütmeme, akademisyenler ve daha geniş öğrenci ihtiyaçları arasındaki denge kurmaları adına  müdürlere daha fazla özgürlük verme konusunda karar vermekle karşı karşıya kalması söz konusu olabilir (DornHancock Sarakatsannis  ve Viruleg, 2021).

Araştırmalar, öğrencilerin çevrelerindeki yetişkinlerin kendilerine inandıklarını ve yeteneklerine güvendiklerini hissettiklerinde ve gördüklerinde, benlik saygısının ve akademik performansın arttığını göstermektedir. Ancak birçok öğrencinin bu eğitim deneyimlerine sahip olmadığı da bir vakıadır. Bir “2018 TNTP çalışması olan Fırsat Efsanesi ( A 2018 TNTP study, The Opportunity Myth)”, öğrencilerin her okul yılında 500 saatten fazla, sınıflarına uygun olmayan ödevler ve yeterince soru sorulmayan eğitimlerle - altı aylık kayıp derse eşdeğer - harcadıklarını ortaya çıkarmıştır.   Pandemi sırasında birçok öğrencinin öğrenme fırsatlarını kaybettiği göz önüne alındığında, normalde sınıfa döndüklerinde sınıf düzeyindeki içeriğe erişim sağlamak çok önemli, ancak zor olacaktır. Bazı eğitim programları bunun için çok uygundur. Bunlardan biri, sınıf düzeyinde içeriğin yanı sıra ekstra desteğe ihtiyaç duyan öğrenciler için önceki sınıflardaki kavramlar için müdahale desteği içeren çevrimiçi bir matematik müfredatı olan Zearn Math'dır. Her ders, yeni öğrenme bağlamında bitmemiş öğrenmeyi ele alan rampalar ve kişiselleştirilmiş yapı iskelesi içerir. 2018-19'da Zearn Math'ı kullanan 150.000'den fazla Louisiana öğrencisi üzerinde yapılan bir araştırma, bu yaklaşımın etkililiğini ortaya koymuştur. İyi de bu imkanı olmayan öğrenciler için ne yapılmalı?

 2020-21 öğretim yılı başladığında (salgın ortamında okulların büyük ölçüde yüz yüze eğitime açıldığı dönemde), K-12 öğrencilerinin sadece yüzde 40'ının herhangi bir yüz yüze eğitim sunan bölgelerde bulunduğu tespit edilmiştir. Yıl sonuna kadar, öğrencilerin yüzde 98'inden fazlasının, haftanın geleneksel beş gününden hibrit modellere kadar bir tür yüz yüze öğrenime erişebildiği görülmüştür. Bu arada, ilçeler, öğrencileri ve personeli güvende tutma ihtiyacı ile etkili bir öğrenme ortamı sağlama ihtiyacı arasında denge kurarken sanal, karma ve yüz yüze öğrenme arasında gidip gelmiştir.  Öğrenciler birden fazla program değişikliğiyle karşı karşıya kalmışlar, yıl ortasında yeni öğretmen atanması ve sorunlu internet bağlantıları ve Zoom yorgunluğu ile mücadele etmişlerdir. Bu bağlamda öğrencilerin normalde  tipik bir yılda tamamlayacakları tüm öğrenimlerini tamamlayamamalarına, öğrenme eksikliklerine  tamamlanmamış öğrenme” denmektedir. Tamamlanmamış ya da kayıp öğrenme kapsamında  okuldan tamamen ayrılan bazı öğrencilerin, bir zamanlar sahip oldukları bilgi veya becerileri kaybederek geriye düşmüş olabilmeleri muhtemeldir. Çoğunluk sıradan bir yılda öğreneceğinden daha az şey öğrenmiş, ancak bu yine de bu koşullarda önemlidir. Tamamlanmamış öğrenme sonucu hazırlıksız olarak bir sonraki sınıfa geçen öğrenciler, başarı için gerekli olan temel bilgi yapı taşlarını kaçırırken, bir yıl tekrar eden öğrencilerin liseyi bitirip üniversiteye geçme olasılıkları çok daha düşüktür.  Unutulmamalıdır ki bu öğrencilerin kaçırabileceği sadece akademik bilgi değil; kolejde veya işgücünde başarılı olmak için beceri, davranış ve zihniyet olmadan okulu bitirme riski altında olmalarıdır. Pandemi yoluyla öğrencilerin öğrenimini değerlendirmek için, Curriculum Associates'in 40'tan fazla eyalette 1,6 milyondan fazla ilkokul öğrencisinin i-Ready okul içi değerlendirme sonuçları analiz edilmiş sonunda 2021'de sınava giren öğrencilerin, önceki yıllarda eşleşen öğrencilere kıyasla matematikte yaklaşık on puan ve okumada dokuz puan geride oldukları tespit edilmiştir (DornHancock Sarakatsannis  ve Viruleg, 2021).

Gerçekten de dünya, karantina sonrası geleceğe götürücü çatallanan bir kavşakta bulunmaktadır. Bu kavşaktan çıkan bir yol, “olağan işlere” geri dönmektir. Diğeri ise yeni fikirlere ve zorunluluklara yol açar bir yoldur. World Economic Forum’un pandemiden çıkan sorunlar ve bunlara getirilen cevaplara ilişkin görüşleri aşağıdaki başlıklar altında özetlenmektedir ( Hughes, 2020):

Karantinadan ne gibi dersler çıkardık? Öncelikle öğrenciler ve öğretmenler gün boyu ekranlarda olmanın ne kadar yorucu olduğunu fark ettiler. Uzaktan öğrenme bize güçlü öğrenmenin ancak meşgul, enerjik ve odaklanmış olduğumuzda gerçekleşebileceğini hatırlatmıştır. Bu nedenle, tecrübelere göre  bu uzaktan eğitim deneyimi sırasında ekran başında geçirilen süreyi azaltmak ve müfredatı buna göre değiştirmek iyi bir uygulama olmuştur. Pekin Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, “15 ila 30 dakika arasındaki çevrimiçi oturumların en etkili olduğunu” söylemektedir. Bu, öğrencilerin saatlerce birkaç arayla sınıflarda olduğu mevcut eğitim modellerinin ne kadar etkili olduğu konusunda biraz düşünmeye neden olmalıdır. İkincisi, okullar bunun sadece uzaktan eğitim olmadığını, bunun bir pandemi sırasında öğrenmek olduğunun ayırdımına varmışlardır.  Bu öğrenmede kaygı, belirsizlik, korku ve izolasyon daha yaygın hale gelmiştir. Öğrencilerin uzaktan dersler sırasında sohbetler veya video konferanslar yoluyla birbirleriyle bağlantı kurmalarına olanak tanıdığı gibi, üstesinden geldiklerinden emin olmak için öğrencilerle görüşmek son derece önemli hale gelmiştir.  UNICEF'e göre, kayıtları ve sosyal etkileşim anları ve öğrencilerin akranları ve arkadaşlarıyla temas halinde kaldığı okul ritüelini sürdürmek, bu kriz sırasında psikolojik olarak önemlidir. Bu, çoğu okulda sınıf kurallarının çocukların temel sosyal ve duygusal ihtiyaçlarını dikkate alıp almadığı sorusunu akla getirmektedir. Sadece akademisyenlere odaklanan okulların, önce sağlığın gelmesi gerektiğini unutması riski vardır. Üçüncüsü, birçok öğrenci, uygun bant genişliğine veya cihazlara erişim eksikliği ve okula hazırlık eksikliği nedeniyle geride bırakılırken, diğerleri karmaşık yazılımlar, yüksek performanslı cihazlara ve yüksek eğitimli öğretmenlere erişim yoluyla dijital öğrenmelerini hızlandırabildiler. Bu dijital uçurum, krizle daha da kötüleşmiş ve birçok çocuğun öğreniminde boşluklar bırakacaktır. Hükümetler, bölgeler ve okullar, bunu en aza indirmek için sistemlerin ve altyapıların gelecekteki kilitlenmelerle başa çıkabilmesini sağlamak için her türlü çabayı göstermelidir.

 

ÖĞRETİME VE ÖĞRETMENLERE ETKİLERİ

 

Bu boyutta şöyle bir soru sorulabilir: Salgın döneminde öğrenilen ya da alınan  dersler, yeni normalde daha büyük resmi nasıl etkileyecektir? Bu soruya üç noktada şöyle bir  yanıt vermek mümkün olabilir (Huges, 2020):  (1). Okullar, öğrencilerin yeni normalde öğrenme sırasında konsantre olabilmelerini ve meşgul olmalarını sağlamak için eğitim programını –müfredatını, iletişim süresini ve pedagojik stratejileri değiştirmeye hazır olmalıdır. Ayrıca sanal öğrenmenin, getirdiği kazanımlar nedeniyle  yeni normalde de devam edeceği açıktır. Bu durumda   öğretmenler bir beyaz tahtanın önünde ders anlatırken, yığınla ev ödevi, gece geç saatlerde testler için çalışırken ve derin, eleştirel ve yaratıcı düşünmeyi zorlaştıran bir içerik birikimi varken, genellikle uzun bir aradan sonra sınıfa dönen pasif bir şekilde oturan eski öğrencilere nasıl ulaşabilecek, onları öğretime nasıl kanalize edebilecektir. Bu durumda takdir edilir ki öğrencilerin neden sıkıldığını, neden ilgisiz olduğunu anlamak için daha fazla zaman ve çaba harcamak gerekecektir. (2). Endişe, korku ve tecrit, Covid-19  krizinin yarattığı faktörler olarak yeni dönemde de hiç değilse etkilerini belli bir süre  devam ettirecektir. Bu, öğretmenlerin uzaktan öğrenme de olduğu gibi yeni normalde de öğrencilerinde bir topluluk ve insan teması duygusu oluşturma konusunda daha dikkatli düşünmeleri gerektiği anlamına gelir. Öğretmenler, her öğrenciyi kontrol etmek, farkındalık uygulamak, öğrencilere birbirleriyle bağlantı kurma, düşüncelerini paylaşma ve bunu yaparken kendilerini güvende hissetme fırsatları vermek için öğrenme stratejilerinde değişime gitmeleri gerekecektir. Öğretmenler kendilerini eski öğretimlerine bir dönüş değil de danışman olma, mentor olma gibi yeni rollere yönelme durumunda olacaklardır. (3). OECD'ye göre, hükümetlerin çoğu eğitime GSYİH'nın %2 ila %4,5'i arasında yatırım yaptığında, birçok öğretmen maaşı ve mesleki gelişim programı yetersiz finanse edilmektedir. Ekonomistlerin bize eğitime yatırım yapmanın önemi hakkında söylediği her şey göz önüne alındığında, gelecek için bu temel kaynağa daha büyük bir yatırım gerekeceği açıktır. Dezavantajlı bölgelerdeki öğrencilere öğrenme için gerekli hale gelen teknolojiye erişim hakkı verilirken, öğretmenlerin öğretimlerini etkili bir şekilde nasıl dijitalleştirecekleri konusunda eğitilmeye özel önem verilmesi gerekecektir. Bu da eğitime yatırımı gerektirecektir. Aksi halde yeni dönemde  bazı okulların son teknoloji kaynaklara sahip olduğu ve diğerlerinin olmadığı, eşitsizliklerin sürdüğü  “normal” bir dönüş olacaktır.

 

Özet olarak yeni normale geçerken eğitim ve öğretim iki yola açılan bir kavşak durumunda olacaktır: Bir yol, genel olarak son 200 yıldır yürürlükte bir sistem olan COVID-19 krizinden önceki  işlerin olduğu yere gider.  Diğer yol, eğitime çok daha fazla yatırım yapılmasına ve aynı zamanda öğrencinin sağlıklı olmasına odaklanırken, öğrenmenin sadece test puanları ve çıktılar yoluyla değil, aynı zamanda öğrencilerin psikolojik ve duygusal gerçekleriyle daha yakından bağlantılı olarak gerçekleşmesini sağlamak için yapılabilecek her şeyi içerir. Takdir edilir ki arzu edilen ikinci yol olacaktır.  Ne var ki bu yolun tercih edilmesi özellikle de öğretmenlerin bu anlayış ve rollere hazırlanmasını, bunun için de yatırım yapılmasını gerektirmektedir. Ne var ki karamsarlığa yer yok. Eski bir Çin atasözünün dediği gibi: “Bir ağaç dikmek için en iyi zaman yirmi yıl önceydi. İkinci en iyi zaman şimdi. Çok geç değil (Huges, 2020).

 

   Pandemi dönemi içinde, “bu bir eğitim paradigma kayması” diyebileceğimiz  eğitim felsefesi ve pedagojisinde, fırtına gibi bir değişim yaşanmıştır ve yaşanmaya devam etmektedir.  COVID-19 salgını, bugüne kadarki en büyük değişime neden olmuştur.  Bu değişimi “Aydınlanma” gibi, Mann ve Dewey'in “İlerici Hareketi”  gibi nitlendirmek mümkündür. Bu Bu değişim  “e-öğrenme” dir. E-öğrenme eski öğretme ve öğrenme modelinin yenisiyle değiştirmesini gerektirmektedir. Yeni normalde öğretimin büyük ölçüde karma olarak sürmesi mümkün olacaktır. Zira e-öğrenmenin getirdiği kazanımlar ve alışkanlık, onun yeni dönemde de sürmesini mümkün kılacaktır.  Karma sistemde  öğretmenlerin, daha küçük sınıflarda ancak potansiyel olarak daha fazla işle karşılaşmaları olasıdır. Yüksek öğretimin belli alanlarında çevrimiçi eğitimle olumlu bir deneyime sahip bazı öğrenciler için evde eğitim girişimlerinde de bir artış olacaktır. Kim bilir gelecekte, geleneksel üniversite modelinin de ortadan kalkması olasıdır. Kolejler daha fazla çevrimiçi programlama sunmaya başlayacak ve kolejleri birçokları için daha erişilebilir hale getirecektir. Artık öğrencileri, eğitimlerini (kısmen veya tamamen) sahiplenmelerini gerektiren bu yeni öğrenme biçiminZe hazırlamak durumundayız Bu yeni gerçekliğin bazı artıları ve eksileri aşağıda özetlenmektedir (Schuler, 2020):

 

Teknolojiyi benimseyin! E-öğrenme, gelecekte de öğretimin büyüyen bir parçası olacak görünmektedir. Zira teknoloji, öğrencilere iletişim kurmak, işbirliği yapmak ve 21. yüzyıl iş yerinde var olmak için gereken beceri ve varlıkları sağlama  kapasitesine sahiptir. Öğretmenler, öğrencileri henüz var olmayan bir iş dünyasına hazırlamak durumundadır. Öte yandan teknolojinin  şu iki dezavantajından söz edilebilir: (1) Öğretmenlerin yüz yüze eğitime hazırlanmak için yapması gereken hazırlıklara ek olarak, öğrencilerin sınıfta değilken öğrenmeye devam etmelerini sağlamak için çevrimiçi modüller hazırlaması gerekecektir. (2) Öğrencilerinin başarıları  için hesap verme sorumluluğu, genel başarıları üzerinde önemli ve uzun vadeli bir etkiye sahip olacaktır. Ne yazık ki, birçok bölge e-öğrenmeyi hızlandırmış ve ardından not verme sorumluluğundan hızla vazgeçmiştir. Ebeveynler ve ergenler tarafından alınan mesaj?İş önemli değildir”. Demek oluyor ki yeni bir öğretim modelinde zihniyet değiştirmenin üstesinden gelmek zor olacaktır.

   Öğretmenler olarak nasıl işbirliği yapacağız? Öğretimde  dijital işbirliği alanlarının kullanılması, ekip arkadaşlarının uzaktan projelere katılabilmeleri ve paylaşılabilir eğitim materyalleri oluşturabilmeye imkan verecektir. Öğretmenler ayrıca, pedagoji uygulamalarını geliştiren yeni öğretmenler için faydalı olacak yeni bir öğrenme dünyasında uygulayıcı olmak için gerekli becerileri geliştirebilirler. Öte yandan işbirliği, öğrencinin gelişimi ve başarısı için çok önemli olmasına karşın hızla gelen yeni bir öğretim modeliyle, işbirliğinin bir darbe alması olasıdır. Halihazırda kısıtlı olan öğretmen programlarında, veriye dayalı öğretim, beyin fırtınası ve kaynakların paylaşımı gibi temel konulara devam etmek için profesyonel işbirliği toplulukları oluşturmak zor olacaktır. Yazılım devleri eninde sonunda eğitime yönelik ortak çalışma alanlarıyla yanıt verecek, ancak o zamana kadar Google Classroom gibi çalışan bazı ortak çalışma teknolojileri yardımcı olabilir.

Öğrenciler ve meslektaşlarla ilişkileri nasıl geliştireceğiz? Yeni normalde  geleneksel okul inşa ortamlarında daha önce mevcut olmayan ilişkiler yaratılabilecektir. Sınıf duvarlarının ötesine ve topluluğa daha aktif bir şekilde ulaşabilmemiz mümkündür. Çeşitli yerlerden konuk konuşmacılarla canlı dersler yoluyla topluluk ortaklıkları desteklenebilir ve öğrenciler daha önce dikkate alınmamış yetişkin danışmanlara ve rol modellerine erişebilir. Yeni bir eğitim modelinde, etkileşimde bulunulan  meslektaşlar ve öğrencilerle nasıl büyümeye ve ilişkiler kurmaya devam edilecektir? Burada temel olumsuzluk şöyledir: Özen göstermek, öğretmenlerin her gün yaptıklarının temel bir parçasıdır ve insan etkileşimi olmadan, öğretmenler ve liderler teknoloji aracılığıyla ilgi göstermeye nasıl devam edecekler? Belki de bu konuda  teknolojiyle aşılanmış bir öğrenme ve çalışma alanında insan bağlılığını sürdürmek için "eski okula" gitmek gerekecektir.

 

 Haklarından mahrum bırakılanları nasıl destekliyoruz? Anlamlı, amaca yönelik ve adil eğitim sağlamak için yaratıcı yollar bulmak çok değerli olacak. Bölgeler, öğretmenlerin bu öğrenciler için haykırdıkları destek ve eşitlik için zorlanacaktır. Haklarından mahrum bırakılanlar ve onların okul savunucuları görmezden gelinemez. Bu yeni modelde insanlar bölge liderlerinin bu grubu desteklemek için neler yapacaklarını izlemekteler. Pek tabii ki en savunmasız öğrencilerimizin en fazla desteğe ihtiyacı olacaktır. Yoksulluk içinde yaşayan çocuklar, istismar veya ihmal içinde yaşayan çocuklar, özel eğitimli çocuklar, ortaya çıkan iki dilli öğrenciler gibi. Yeni sosyal mesafe modellerinde, zaten dışlanmış bir grubu daha da marjinalleştirme olasılığı yüksek olacaktır.

 

“COVID-19 salgını öğretme ve öğrenmenin geleceğini nasıl değiştirecek?” COVID-19'un yeni normale pek çok olumsuz etkileri yanında iyimser olunabilecek  etkileri de söz konusudur.  Salgın sonrası  geleceğe dikkatli bakmak salgının olumlu ve ilginç etkilerine işaret edebilir.  Bu bağlamda salgın sonrası pedagojinin üst düzey ekosistemde nasıl değişeceğine dair üç tahminden söz edilebilir (Kim, 2020):

 

Harmanlanmış-karma ya da hibrid  öğrenme önemli bir şekilde artacak. Kaliteli çevrimiçi öğrenme programları, hem geliştirilmesi hem de yürütülmesi için önemli yatırımlar gerektiren yüksek girdili işlemlerdir. Görülen o ki sanal öğretimin gelecekteki en büyük faydaları, fiziksel sınıflara döndükten sonra görülecektir. Asenkron (Canvas, Blackboard, D2L) ve senkron (Zoom) platformlarla öğretme ve öğrenmenin gerekliliği, bu yöntemler yüz yüze eğitimde katmanlandırıldığında önemli faydalar sağlayacaktır. COVID-19'dan, dijital araçların, yüz yüze öğrenmenin yakınlığı ve dolaysızlığı için ikame değil, tamamlayıcı olduğu konusunda çok daha yaygın olarak paylaşılan bir anlayış benimsenecektir. Takdir edilir ki değerli sınıf zamanının; tartışma, münazara ve rehberlik uygulamaları için daha verimli bir şekilde kullanılmasında  eğiticilerin ders içeriğini çevrimiçine taşıması yardımcı olacaktır.

 

Çevrimiçi eğitim her kurumda stratejik bir öncelik olacak.  Çok az kolej ve üniversite, COVID-19 öncesi çevrimiçi eğitimle kesinlikle hiçbir şey yapmıyordu denilebilir. Bununla birlikte, çevrimiçi eğitimin bir kurumun stratejik planlamasının merkezinde yer alma derecesinde büyük farklılıklar vardı. Bunların hepsi COVID-19'dan sonra değişecek görünmektedir. Gelecekte, her başkan, rektör, dekan ve mütevelli, çevrimiçi eğitimin yalnızca yeni gelirler için potansiyel bir kaynak olmadığını anlayacaktır. Bunun yerine, çevrimiçi eğitim, her okulun kurumsal dayanıklılık ve akademik süreklilik planının özü olarak kabul edilecektir. Bu bağlamda Pandemi sonrası bu anlayışın, okulların çevrimiçi eğitimi planlama, yönetme ve finanse etme şeklini değiştireceği beklenmektedir. Bir öngörü de bir üniversitedeki bireysel okulların çevrimiçi eğitimle kendi yollarına gidebileceği günlerin geride kalacak olmasıdır.  Zira daha önce merkezi olmayan ve dağıtılmış çevrimiçi kurs geliştirme ve öğrenci destek işlevleri, kurumsal planlamaya ve kampüsler arası yönetişime tabi olarak merkezileştirilecektir. Çevrimiçi öğrenmenin yönetimi, mevcut akademik liderlik yapılarına ve süreçlerine entegre edilecektir.

 

Takdir edilir ki salgın  sonrası dönem,  tüm akademik yaşam için tamamen sanal bir geleceğe doğru gideceğimiz anlamına gelmediği gibi   salgın öncesinde alıştığımız ve içine düştüğümüz bazı alışkanlık ve uygulamaların geri dönmeyebileceği ve muhtemelen geri dönmemesi gerektiği anlamına gelir.

 

COVID-19 esas olarak geride kaldığında, daha sonra ne yapılacağı konusunda birbiriyle rekabet eden birçok teklif olacaktır. Test şirketleri ve bazı hükümetler, öğrenci katılımı, motivasyonu ve akıl sağlığı üzerindeki iyi belgelenmiş olumsuz yan etkilere rağmen, öğrenme kayıplarını hesaplamanın ve belirlemenin bir yolu olarak tüm öğrenci gruplarının büyük ölçekli testlerini sürdürmek isteyecektir. Teknoloji şirketleri ve daha fazla hükümet, neredeyse kesinlikle çevrimiçi öğrenme, hibrit öğrenme ve diğer dijital seçeneklerde bir artış için kampanya yürütecek, ancak esas olarak riskleri görmezden gelecektir. Akıl sağlığı uzmanları ve sağlık bilimcileri, kısmen kendi iyiliği için ve ayrıca onsuz çok az kalıcı öğrenme gerçekleşeceği için, refahın birinci öncelik olması gerektiğini savunacaklardır ; ancak refah her ne kadar en önemli öncelik olsa da, öğrenmenin gerçekleşeceğinin garantisi yoktur. O halde öğretmenler ve öğretilenler adına öğretmenlerin kendisinin konuşması daha elzem olacaktır.

 

Bu konuda ilk söylenecek öğretmenleri feda ederek öğrencilere hizmet edilemeyeceği görüşü anlamlıdır. Öğretmenlere de iyi hizmet edilmelidir. Öğretmenlerin uzmanlıklarında biraz (ama aşırı derecede değil) daha dijital ve çok daha fazla dış mekan odaklı ve doğal olan genişlemeleri teşvik edilmelidir. Politika oluşturmanın her alanında öğretmenlerin profesyonel yargılarına daha açık olunmalıdır. Diğer profesyoneller gibi öğretmenlerin de, eğer başarılı ve sürdürülebilir bir şekilde yapacaklarsa, işlerinden elde etmeleri gereken psişik ödüllerin farkında olunmalıdır. Öğretmenler ve ebeveynler veya diğer paydaşlar  arasındaki ilişkileri yeniden düşünmek  böylece öğretmenleri profesyonel olarak çıplak hissetmeden ve garip çevrimiçi ortamlarda korkmadan tüm taraflar için daha şeffaf ve zenginleştirici hale getirmek gerekecektir. Öğretmenlerin her yerde kariyerlerinin en büyük kriziyle karşılaştıklarında gösterdikleri işbirlikçi profesyonellik iştahı boşa harcanmamalıdır. Kemer sıkma politika eğilimlerine karşı, tüm öğrenciler için refah ve başarıyı teşvik edebilmeleri için öğretmenlerin ve liderlerin profesyonel sermayesine gerçekten yatırım yapılmalıdır (Hargreaves 2020a, 2020b). Bazı insanları korumak, başkalarına hizmet etmek anlamına da gelir. Sürdürülebilirliğin özü de budur. Öğretmenlerimiz de dahil olmak üzere eğitim ekosistemindeki herkesi desteklemek, böylece hep birlikte gelişebilmeleri ve gelecek nesiller için bir öğrenme ve refah mirası bırakabilmeleri ancak böyle mümkün olabilir (Hargreaves, 2021).

COVID-19'un, öğretmenlerin ve öğretimin profesyonel sermayesini nasıl etkilediğine ilişkin bir analizden 12  öneri çıkarılmıştır . Bu önerilerden öğretim ve öğretmenlerle ilgili olanlar aşağıda özetlenmiştir:  

Tüm öğretmen hazırlık programlarına dijital yeterliği dahil ederek dijital uzmanlığı geliştirin. Tüm öğretmenlerin üç yıl gibi bir süre içinde tam dijital yeterliliğe sahip olmaları için net bir plan ve strateji geliştirin. Dijital uzmanlık yalnızca uygulamalar, sekmeler, platformlar ve diğer teknik kaynaklar hakkındaki bilgileri içermemeli, aynı zamanda dijital tabanlı kaynakların diğer kaynaklara kıyasla etkili öğrenme için benzersiz katma değer sağlayıp sağlamadığını belirleme becerisini de içermelidir. Dijital uzmanlık, genellikle dijital tabanlı öğrenmeye eşlik eden risklerin nasıl belirleneceği, en aza indirileceği ve yönetileceği bilgisini de içermelidir.

Gerektiğinde tüm il ve bölgelerdeki öğretmenler ve okullar tarafından erişilebilir olmak üzere, ulusal bir platformda dijital tabanlı eğitim programı materyallerinden oluşan bir ulusal kaynak bankası oluşturun ve finanse edin.

Dijital öğrenme platformlarına, internet erişimine ve öğrenme için dijital cihazlara herkese açık, evrensel ve ücretsiz olarak tüm erişimi sağlayın.  

Okullarda, okul yönetim kurullarında ve il eğitim bakanlığında etik teknoloji kullanımı için bir komite kurun. Bu komite, öğrenme, yenilik ve katılım için dijital fırsatları belirlemeli ve araştırmalı ve dijital risklerle ilgili açık ve kanıta dayalı stratejiler belirlemeli ve uygulamalıdır. Riskler arasında aşırı ekran süresi, dijital bağımlılık, çevrimiçi zorbalık, sosyal medyada imaj mükemmeliyetçiliği ve grup içi tercihlerin algoritmik olarak güçlendirilmesi ve demokrasi ve çeşitliliği zayıflatabilecek önyargılar yer almalıdır.

Öğrenmeyi iyileştiren ve gençlerin refahını artıran açık hava ve doğa temelli öğretme ve öğrenme fırsatlarını genişletin.  Kaynak ve destek dengesinin bir kısmını dijital temelli olmaktan doğa temelli inovasyon ve iyileştirmeye kaydırın. Her okulun açık havada öğrenim için uygun bir alana sahip olduğundan emin olun. Kanıtlar, bu tür bir değişimin öğrenmeyi ve başarıyı iyileştireceğini, yerel kültür ve mirasla ilişki kuracağını, refahı artıracağını, oyunu zenginleştireceğini ve çevresel sorumluluk ve sürdürülebilirliği teşvik edeceğini göstermektedir.

Pandemi sırasında öğretmenler arasında işbirliği içinde geliştirilen profesyonel sermayeden yararlanmak için yüz yüze ve (veya) sanal profesyonel ağlar başlatın veya geliştirin. Bu, bilgi ve uzmanlığın hızlı ve çevik bir şekilde dolaşımını sağlayarak yeniliği ve gelişmeyi teşvik edecektir.

 Yüz yüze eğitimin okullardaki öğrencilerin büyük çoğunluğu için tüm öğrencilere bakım ve koruma sağlamak için aralarında topluluk, kapsayıcılık ve demokrasi inşa etmek ve öğrenmenin tam anlamıyla bilişsel yönleri kadar bilişsel olmayan yönlerini de etkili bir şekilde ele almak için ezici bir kamu önceliği olduğunu anlamaya ve ısrar etmeye devam edin.

 

SONUÇ

Covid 19’dan kurtulmanın ümit edildiği, normal döneme geçiş çalışma ve denemelerinin yapıldığı bu zaman diliminde  özellikle de eğitimin paydaşlarının yapmaları gerekli girişimler ve işler bulunmaktadır. Bu dönemdeki gelişmeler bir Avrupa Birliği Raporunda (2020) aşağıda özetlenmektedir.

Avrupa'nın, hatta dünyanın  dört bir yanındaki veliler, öğrenciler ve öğretmenler uzaktan eğitimle 'yeni normal'e uyum sağlamaya çalışmaktadır.  Okullar yeniden açılmaya başladığında, değişikliklerin gözlemlenebileceği iki zaman diliminden  söz edilebilir: (1) Kısa vadede, okulların uygun hijyen ve sosyal mesafe önlemlerinin alındığını garanti etmesi, ebeveynler arasında çocuklarının okullara geri dönmesine izin vermek için güven oluşturması ve olası öğrenme kayıplarını ve bunları nasıl telafi edeceklerini düşünmeleri gerekir. (2) Uzun vadede, eğitim sistemlerinde olası kalıcı değişiklikler gözlemlenebilir. Bu, yalnızca teknoloji kullanımına uyum sağlamayı gerektirmez, aynı zamanda öğrencilerin davranışları ve performansları hakkında artan miktarda veri oluşturulmasıyla birlikte, okulları öğrencilerin kişisel verilerinin gizliliğini ve korunmasını daha fazla düşünmeye zorlar. Okulların kapanması başlangıçta aksamalara yol açsa da zamanla eğitimde yenilik örneklerini de beraberinde getirmiştir. Krizin öğrenme inovasyonu ve dijitalleşme yörüngesi üzerinde kalıcı bir etkisi olabileceğini gösteren işaretler bulunmaktadır. Dünya Ekonomik Forumu, olası değişikliklerin üç yönden oluştuğunu savunmaktadır: (1)  Kriz, eğitimde yeniliği hızlandırabilir. İnternete ve gerekli teknolojiye erişimi olanlar için çevrimiçi öğrenmenin daha etkili olabileceğine dair kanıtlar var. Bu anlayış ve kriz sırasında kazanılan deneyim ile, derslerin verimliliğini teşvik etmek için eğitim kurumu tarafından yeni dijital öğrenme olanakları uygulanabilir. Potansiyel yenilikler arasında eğitim uygulamaları, platformlar ve kaynaklar bulunmaktadır. Bunların tümü, velilere, öğretmenlere, okullara ve okul yöneticilerine, okulların kapalı olduğu dönemlerde öğrencilerin öğrenmesini, sosyal bakımını ve etkileşimlerini kolaylaştırmak için yardımcı olmak için geliştirilmiştir. Halihazırda mevcut çevrimiçi kaynakların örnekleri için UNESCO tarafından tüm ulusal öğrenme platformları ve araçlarıyla oluşturulan listeye bakılabilir. (2)  Yeni dönemde kamu-özel eğitim ortaklıklarının önemi artabilir. Geçtiğimiz on yıl, özel şirketlerin eğitime olan ilgisinin arttığını göstermiştir. Pandemi, ortak bir eğitim hedefi etrafında büyük ölçekli, sektörler arası işbirliğinin önünü açabilir görünmektedir. (3)  Dijital uçurum göz önüne alındığında, eğitim yaklaşımlarındaki yeni değişimler pek tabii ki  eşitsizliği de artırabilir. Eğitimin kalitesinin  internete erişime, doğru teknolojiye ve onu kullanmak için gerekli becerilere bağlı olduğu açıktır. Bu durum ülkelerarası ve ülke içi kesimlerarası eşitsizliği de doğuracaktır. Eğitimin etkinliği doğrudan en son teknolojilere erişimle bağlantılıysa, dijital uçurum daha da kötüleşebilir. Hem yüz yüze hem de çevrimiçi derslerle yeni bir karma eğitim sisteminin ortaya çıkıp çıkmayacağını veya çevrimiçi öğrenmeye kısa vadeli hazırlıkların düşük performansla sonuçlanıp geleneksel yöntemlere geri dönmeyi önereceğini değerlendirmek için henüz çok erken. Durum ilerledikçe ve konuyla ilgili daha fazla veri toplandıkça, pandeminin eğitim üzerindeki daha büyük ölçekli etkisinin kapsamlı analizi, gelecek eğitim için yol gösterici olacaktır.

Görüleceği üzere bu rapor toplumdaki eğitim bakanından, eğitim politikası yapıcılarına, eğitim uygulamalarının tarafları olan okul yöneticileri ve öğretmenlere, eğitimin başlıca alıcısı olan öğrencilere ve velilere kısaca eğitimin  tüm paydaşlarına normal dönemde bir ölçüde neler yapacaklarını işaret etmektedir. Bu bağlamda siyasal iradenin  eğitime gayri safi milli hasıladan ayırdığı  kaynağı artırması, eğitim politikası yapıcılarının yeni döneme özgü politika oluşturmaları, okul yöneticilerinin bu politikaların hayata geçirilebilmesi koşullarını hazırlamaları, öğretmenlerin yeni dönemin gerektirdiği rolleri için hazırlık yapmalasrını, öğrencilerin öğrenmelerinde mentalite değişikliğine gitmeleri ve velilerin de  öğrencilere  gerekli kolaylığı sağlamaları gerekmektedir.

Çevrimiçi öğretim süreci istatistikleri şu sonuca götürebilir: Okulda gelenekselden çevrimiçi eğitim sistemine geçiş bir ölçüde başarılı olmuştur. Sistem ve öğretmenler, öğrenciler ve okul idaresi tarafından kazanılan beceriler, eğitim sonrası dönemde  eksik ders veya mevcut gibi diğer benzeri özel durumlarda kullanılabilir. Bu süreçte öğretmenler gerçeği yeniden fark ettiler ki, uzaktan eğitimin yeni bir şekilde yapılması, ödevlerin derslerin onun formatına uyarlanması, olumlu bir şekilde yansıtılması niteliklerine bağlı olduğu gerçeğini gördüler. Online eğitim formatı, pandemi sonrası dönemde özel ihtiyaçları olan öğrenciler açısından faydalı olabilir. Grup öğretiminde etkililiği artırmanın yolları arasında  öğretmenlerin ödevlerin bireysel olarak kontrol edilmesi ve geri bildirimlerin verilmesi için ek saatler kullanması gerekecektir. Öğrenciler daha bağımsız çalışacaklar ki bu da onların yeni becerilerle donanmalarını gerektirmektedir. Görünen o ki 2020 pandemisi, yeni nesil yasaları, düzenlemeleri, platformları ve çözümleri zorlayacaktır. Çevrimiçi öğrenme, sınavların ve evin yeniden düzenlemesini gerektirmektedir. Şimdilik geliştirilmeyen ve popüler olmayan açık kitap ilkesine ağırlık verilmesi gerekecektir. Özellikle öğrencilerin  okul dışında kaldığında notlandırma bir sorun olarak durmaktadır. Bu konuda  yeni teknolojilerin intihal önleme ve hileden kaçınma için uygulamaya konulması gerekmektedir. Pek tabii ki çevrimiçi öğrenmenin kalitesinin geliştirilmesi  gelecekte çalışmalara ihtiyaç duymaktadır (Basilaia ve Kvavadze, 2020).

 

 

 

YARALANILAN KAYNAKLAR

 

Balcı, A. (2020). Covid-19 Özelinde Salgınların Eğitime Etkileri. Uluslararası Liderlik Çalışmaları Dergisi, 3(3), 75-85.

 

Basilaia, G., & Kvavadze, D. (2020). Transition to Online Education in Schools during a SARS-CoV-2 Coronavirus (COVID-19) Pandemic in
Georgia. Pedagogical Research, 5(4), em0060. https://doi.org/10.29333/pr/7937

European Union (2020). Education during COVID-19; moving towards e-learning.  Dataieuropean.eu  https://data.europa.eu/en/impact-studies/covid-19/education-during-covid-19-moving-towards-e-learning

 

Dorn,  E., Hancock, B.  Sarakatsannis, J. and Viruleg, E.(2021). COVID-19 and Education: The lingering effects of unfinished learning. McKinsey_Website_Accessibility@mckinsey.com

George, D. S.,   Strauss, V.,   Meckler, L.,  Heim, J.  ve  Natanson, H. (2021). How the pandemic is reshaping education. Harriet Tubman Elementary School in the District

Greene, J. (2020). Imagining the Post-Pandemic University: A Homework Assignment. The Humanities Institute. UC Santa Cruz.

Hughes, C. (2020). What lessons from the coronavirus pandemic will shape the future of education? World Economic Forum.  Forum in focus Young Global Leaders empowered to tackle the world’s most pressing challenges . https://www.weforum.org/agenda/2020/05/covid19-lockdown-future-education/

 

Keri Facer, K. ve Selwyn, N. (2021).Digital technology and the futures of education – towards ‘non-stupid’ optimism. Background paper for the Futures of Education initiative. UNESCO Education Sector.

 

 

Kim, j. (2020). Teaching and Learning After COVID-19: Three post-pandemic predictions. Learning Innovation: A space for conversation and debate about learning and technology. https://www.insidehighered.com/digital-learning/blogs/learning-innovation/teaching-and-learning-after-covid-19

Latasha, A. (2021).  Post-Pandemic Preparation: Reimagining Middle School Partnerships. AMLE

Mineo, Liz’in 29 Mart, 2021 günü Dr.  Bridget Long ile  “Post-pandemic challenges for schools” konulu mülakatı.

Özden, Ö. (2020). 3 Effects of COVID-19 on Education. hashtag#effectsofcovid hashtag#educationalleadership hashtag#education hashtag#coronavirus

 

Schuler, M. (2020). E-Learning: Post Pandemic Teaching. AMLE Magazine.

UNESCO (2020). Education in a post-COVID world: Nine ideas for public action International Commission on the Futures of Educatio. UNESCO Education Sector. Futures of Education: Larning to become.

Zancajo, Verger, A. ve Bolea P. (2022) Digitalization and beyond: the effects of Covid-19 on post-pandemic educational policy and delivery in Europe. Policy and Society, 41(1), 111–12

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BLOG 13 ELEŞTİREL DÜŞÜNMENİN ÖĞRENİLMESİ VE ÖĞRETİMİ- II

EŞİK KAVRAMLARI VE LİDERLİĞİN ÖĞRENİLMESİ

OKUL MÜDÜRÜNÜN ÖĞRETİM TEFTİŞİ -BLOG 2